Sığamıyorum kabıma, süzülüyor, dökülüyor, bulaşarak ve bulanarak akıyorum karıştığım hatıraların tozlarıyla. Berrak değil rengim ya da sonsuz değilim. Durgun hissettirmeyen dalgalarım var ve boy verilmez bir derinliğim.
Daha dünyaya ait, daha bayağı ve sıkıştırılabilir hacmim. İstikrarsız atıyor nabzım, nefeslerim boğuk. Bir saat akıyor mutfaktaki yemek masasının yaslandığı sarı duvar üzerinde. Nabzım, tüm takvimlere orijin. Ve salıncakta sallanırken ayaklarım değmiyor yere. Beşinci katın balkonuna çakılmış bir psikolog tabelasına bakıyorum öte gidip beri gelip. Bundan çok sene öncesi. Çok nabız. Serbest hareket edemiyorum o zamanlarda dahi. Değişmeyen tek şey esaret. Değişen tek şey plastik bir cesaret. O koca park benim sanki. Kap da benim su da, yer de benim gök de, saat de benim sonsuzluk da. İçimi dökeyim derken içimden dökülmüşüm. Yüzüm dönük ortada dikilmeye devam edersem yakında anlaşılacak ne kadar korktuğum. Sırtımı dönsem yine en kalpsizi benim bütün bir destenin. Bu bir çıkmaz mı, bir tek bana bir yol varmış gibi görünen? Bir boşluk doldurdum sırt çantama, ortalama bir boşluktan tam 3 sene daha ağır. Bir şekilde yağmayı öğrenmem bekleniyor sokaklarını bilmediğim şehirlerde. Kaplarımdan sıza sıza ve kirpiklerimi ıslatarak bir harita çiziyorum. Zaman alıyor. Zaman, her şeyi alıyor-gibi yapıyor ama hiç yok edemiyor. Kendi başına buyruk bir umut yeşeriyor yüklendiğim boşluğun ortasında. Mevsim; yaz. Göz yaşları ile can bulan bir çiçeğe köklerine sarılmasını öğretiyorum. Köklere, çiçeği tutmasını öğretmek ellerimde değil, yeteceğini umuyorum ben de çoğumuz gibi. yetecek ve yeşerecek bir çiçek bahçesi. Günaydın. Bu defa gözlerini gerçekten aç dünyaya. Melis Erdoğan “Ölümsüzler ölümlü, ölümlüler ölümsüz. Biri diğerinin ölümünü yaşar, diğeri de ötekinin yaşamını ölür.”
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|