Pencere sinekliklerinin aralarından giren soluk turuncu sokak lambasına daldım. Bir gece, iki, üç, bir ay, birkaç ay..
Ne olursa olsun kargaşa ortasında ani kararlarla çekip çıkabilen kız çocuğu artık orta yerde dikilmekten başka bir şey yapamıyor. Öylece durmak, afallayıp kendini soktuğu durumlarda debelenmek ve debelendikçe daha çok batmak dışında hiçbir şey. Yokuş yukarı giden yolların çok başından itibaren ufak ama keskin bir acı saplanıyor ellerine. Elleri kendi ellerini tutacak güçte değil. Rüzgar vurdukça anıları suratına, saçları çarpıyor boşluğa. Şimdi ne yapsa dolduramadığı boşluk Şimdi ne yapmayı düşlese içinden çıkıp adım atacak mecali olmadığı boşluk Bilmediği bir dilde anlaşılmak istiyor. isyanı sessizliğinin altında geleceğine duvar oluyor. Islak saçları yastığa değdiği anda pişmanlık bulantısıyla sarsılıyor kız. Kalabalık sessizliklerde, loş kırmızı ışıklı masalarda, beton bank üstlerinde kış esintisiyle, her yerde ve her zaman aklından hiç çıkmıyor olay örgüsü. Her gece en çok sökülen yerleri nasıl onarsam diye kafa yoruyor. Bir yandan başka söküklere ip olup, bir yandan başka iğnelere batıp çıkıyor. "ama .." diyor "daha değil" " daha hazır değil geçmiş, geleceği tekrar inşa etmeye." Peki nasıl hazır olacak? hiç hazır olunur mu geçmişten örülü huzurlu bir gelecek ihtimaline? Çelişen duygularıyla mantığı değil ,asıl canını sıkan, asıl ağzına sıçan nasıl tekrar umut etmeyi seveceğini hiç bilmiyor olmak. Bu gece çok bağışlayıcı sanırım, bu gece çok seviyor sevmiş olduğu ve kalbini kırmış herkesi. Tıkanıyor, hiçliği dökmenin kolay olmadığını söylemedi mi kimse sana adam. Aklından geçen binlerce kelimenin yanyana gelip cümle oluşturamaması garip. "kendimle nasıl başa çıkıcam?" M.E
1 Comment
Söylemediklerimi dinle, duyacakların yine anlattıklarımdan fazlası olabilecek mi? Her kelime arasına parça parça gömdüğüm beklentiler var. Hani saatlerce susmadığım gecelerin sabahında kalbimiz kırılacaksa bile toparlarız diye anlaşma yaptığımız zamanlar gizli saklı bahsettiğim beklentiler. Hayır, aslında hiçbir şey istemiyorum.. diye başladığım cümlelerin ortasında boğazıma dizilmiş yaşananlar. Hani kafamda tekrar tekrar yankı yapan süresi dolmamış yeminler. İnanç sistemi yıkılmış çocuklardan ibadet bekleyen günlük hayata inat diye yapıp durduğumuz iki kişilik planlar. Ben demiştim demek istemem ama nedense ben hep kendi kendime dediklerimi buluyorum her yolun sonunda. Ve vardığım yerlerden hoşnut değilim ama geri dönemiyorum başladığım yere de. Ayıp olmaz mı yara bere içinde kalmış ayaklarım, yüküme yenik omuzlarım, soğuktan sertleşmiş kaburgalarım ve yine de geri dönelim diye el uzatsan tutmaya çalışacak parmak uçlarıma? Hep bu kadar hissizleştikten sonra bir avuç dolusu tepkisizlik, avuç dolusu umursamazlık, hep senin savaşmaya bile çaba harcamadığın yazgı yenilgiler kalıyor bana. Olduğum yerle bir olmuş ve etrafımda değişen hayata asla hayır diyemiyormuşum şimdi. Ellerim yukarıda gizlice dua ediyorum birilerinin Tanrısına. Varsan bana da yardım et diye. Ben ne yapabileceğimi bilmiyorum ama n’olur olsun bir şey diye. Göğüs kafesim acıyla dolmasın diye içime çekip durduğum sigara dumanıyla bakıyorum etrafıma. İnsanlar hep insanlarla gibi duruyor ama kimse kimseye ait değil. Sigara yerine ayrılıkları yakıp yok edecek geceleri ateşe vermek vardı da şimdi-çakmağım yalnızca kendine yetiyor. Ama artık bu kadar toparlanamayacak bir dağınıklığın ortasında dururken kendime belki de tutmak için deli gibi çaba harcayacağım tek sözü veriyorum.
"Sonsuz olduğunu bilene kadar olduğum yerden santim kıpırdamayacağım." ve avuçlarım sımsıkı kapalı. verdiğim söze dua süsü vermeden avuçlarımda öldürüyorum. Avuçlarımda bir metaforu yok edip, bana emin ve sonsuza dek gelinmediği sürece asla adım atmayacağıma kendimi inandırıyorum. Işık hızıyla uzaklaşan bir anının, açılan mesafeye rağmen sahip olduğu sıcaklığı koruyan imgesiyim. Olduğum yerle baktığım yer arasındaki mesafede kendi kendimi yitiriyorum. M.E O kararı verme onun sonunda gözyaşı var.
O yoldan geçme oradan geçersen eski sancılar dolar yüreğine. Bir çift ayakkabı ol bilindik kapı eşiklerinde misafir olsun bütün hayatın. Sanki daha evvel attığın adımlara hiç kir toprak dolmamış, sanki hiç yasak yollara sapmamışsın, hiç yağmurda yerin dibine girer gibi donup kalmamışsın yokuş yukarı asfaltlarda, sanki hiçbir önemi kalmamış artık sesi kulağına ulaşamayan geçmişinin gibi, omzuna sadece geleceği yükle ve koyul yola. Bu kararı da verme, bu karar sonunda ya haksız çıkarsan? Ya şimdi seçtiğin yolu bir süre sonra sevmeyeceksen? Kelimelerin çıplak ayaklarına merdiven olmuş o hep özendiğin yıldızlara ulaşır gibi uzaklaşıyorsun, ama her mesafe biraz daha kendinden öteye itiyor seni. Sanki herkesi tetikleyen ironik adrenalin dudaklarından yere dökülmek üzereymiş gibi yitirmeden kusuyorsun tüm cümlelerini. Yanlış diyaloglar geçiyor kendinle aranda. Gördüklerin ve bildiklerin inançlarının bile kalbini kırarken her geçen gün biraz daha unutuyorsun huzuru. Büyüdükçe her şey gerçekten kirleniyormuş, en sert kış üzerine yağmur bulutları yaslayınca öğreniyorsun. Başucunda beklettiğin tüm hayal kırıklıkları yavaş yavaş imkansızlıklara dönüyor ve ellerinle büyüttüğün çocukluğundan utanıyorsun. Çok şey biliyorsun Hiçbir şey bilmiyorsun Kollarında ölüyorsun o yüzden Kendi kendinin ve hep sadece kendi kendine anlatırken Hayallerinde çok cesur olup da, hayatı yaşamaya mecali kalmamış adamlardan öyküne ortak olmasını bekliyorsun. Gözlerini açma. Ne kadar açarsan aç göremiyorsun. "sen sadece kendin ol çünkü bundan daha iyi bildiğin bir şey yok." M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|