Bir süreçten geçiyoruz.Bu süreç papatya bahçeleriyle dolu yemyeşil bir ev önü.Kaldırım taşlarının aralarından çimler büyüyor.Güneş ışığı adamın gözünü kör etmeyen bir sarı.
Geçip gidiyoruz. Acaba kaç cümle kurulamadan nokta konulmuş bir sona dönüştü? Hangimizin aklı daha karışık? Hiç verilmemiş bir öpücük bazı vedalar. Bazı eller sonra yaşamak üzere rafa kaldırılmış baharları bekliyor. Karşılaşmamız da boşlukta süzülen ağırlıksız toz bulutlarına yük kalsın. Bir gün gidersek, beraber gidelim diyecektim, diyecek oldum aniden. Ellerimde parçalandı bunlar ve ben konuşmadım, söyleyemedim, ne bileyim Öyle saçma ki Bütün bu başlangıçlar beni çok yordu, her defasında yeni baştan. Bu her şeyin yeniliği, eskimezliği beni çok yordu Ve bir gün hiç var olmamış gibi yok olanlar Yoruldum,belki bundan sustum, sen yok olamadan yok ettim seni. Kitaplar yoktur,kadınlar yoktur,kalemler yoktur,defterler yoktur.Sağlık vardır ama bazen de yoktur.Huzur yoktur,neşe yoktur,mutluluk,özgürlük,her şeyi hissedebilmek yoktur.Gitmek yoktur,gelince her şeyi eskisi gibi ya da daha iyi bulmak yoktur.İyileşmek yoktur,beklemek yoktur,koşulsuz şeyler yoktur,umut yoktur.Bir yerden gelip de bizi kurtarabilecek süper kahramanlar yoktur.Her şeyi düzeltebilecek biri olsa bile o potansiyeli bize harcamak isteyen kimse yoktur.Doğru yoktur,dürüstlük yoktur,korkmamak yoktur,ışık yoktur,hayal yoktur.Geçmiş yoktur,bir saniye yüzümüze bakmak için çıkagelen insanlar yoktur.Hayat vardır. Nasıl kalkacağız altından? Tek başımıza mı? Melis.
0 Comments
Yolları yürüdükçe daha çok uzatıyoruz gibi hissediyorum.Bir şeyler hakkında düşündükçe,kafamızın içindeki dünyanın ipleri birbirine dolanıyor.Bu yeni yılların bize kattığı çok şey olduğu gibi bizden götürdükleri de yadsınamaz.
Sanki her şeyi bilen ama hiçbir şeyi bilmeyen insanlara dönüşüyoruz. Çok geziyoruz,bazen çok okuyoruz,çok insan tanıyoruz-ama ya yanlış yer,yanlış kitap,yanlış kişi ise? En kötümüz bile kendinden bir şeyler bırakıyor bir yerleri terk etmeden. İçinden koparıp atıyor,içini çıkarıyor içinden. Kendini ait hissetmeyi çok istiyor diye,ait olma düşüncesinden nefret ediyor diye. Hastalık olmuş bu, çok insandan hoşlanıyoruz. Ama aslında insanlardan nefret ediyoruz. Sanki bu görünen gerçekleri görmezden gelerek hayatı kör ediyoruz. Saçımız,kaşımız,gözümüz binlerce farklı tonlardaysa da- Biz hep aynı tonlarda hayal kırıklıkları boyuyoruz. Her şeyi kabullenmek lazım. Herkesi. Kadınlar çok üzgün Adamlar saklamaya çalışıyor Hiçbirimizin bir diğerinden üstün bir tarafı yokken, 6 kişilik masalara meze ettiklerimizin itibarını ayaklar altına alabiliyoruz. Düşünmeden Umursamadan Tükenene kadar koşmak istiyorum, dümdüz yollarda,sonu olmayan. İnsanları geride bırakmak istiyorum, şeyleri, yerleri, zamanın ta kendisini,yaşadığım her şeyi sırtımdan atmak. Kimse yanıma yanaşamasın istiyorum. Kimseyle bir şeyleri paylaşmak istemiyorum. Kimseye güvenmeyi istemek-istemiyorum. Burada,durduğum yerde koştuğumdan daha çok yoruluyorum. Bu kendime tek başıma taşımak zorundaymışım gibi yüklediğim bir yük. Galiba artık bırakıyorum. ’Neden’ diye sormayı yasaklıyorum, ve ’nasıl‘ı, ve ’nasılsın’ 'Hoşgeldin', 'gitme', 'seviyorum' ların hepsini. Soruların da cevapların da içi bomboş. Ben şimdi gidiyorum ama gitmek değil bu, gitmiyorum da sanki biraz, nasıl söylesem.Biraz geliyorum. Bunu yapmadığım zamanlarda kalmayı beceremiyorum. Ne zaman gitsem,o zaman değerli oluyorum. Sanki yolları yürüdükçe uzatıyorum,yollar uzadıkça saçlarım da uzuyor, kırılmıyorum saçlarım da kırılmıyor. Gitmeyi seviyorum. Kalmayı sevdirecek hiçbir şeye sahip olamadığımdan. Telefon çaldı Ama olanların, olacakların ve hatta olmayacakların bununla hiçbir ilgisi yok. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|