Ne yapsam ellerim sızlıyor, tutamıyorum aklımın taşan saçmalıklarını.
Nereye dönsem aynada bana benzeyen bir kadın ama artık oldukça yaşlı. Paniklesem de aniden kaçar gibi olsam, aklımdaki düğümler de peşimden koşmaya hazırlanıyor. Bir tatile çıkamıyorum kendimden ayrılıp, bir tatilde ayrılamıyorum kendim olmanın yorgunluğundan. Bir de üstüne ayağımı uzattığım pervazdan içeri giriyor tüm dünyanın gürültüsü. Tüm dünyanın gürültüsü diyorum, tüm dünyanın.. Eder mi ki tüm dünyanın gürültüsü, bu saçlarımdan süzülen saçmalıkların yarısı kadar? Orda uçan bir kızak, üstünde gülen bir kardan adam, arkasında üzgün bir güneş var. Burda elinde peştamalini ipe seren bir kız, elleri nasır bir anne, gözleri dolu bir sevgili. Şurda bir ihtimal var; sonsuz düşünceler döngüsünden sonunda tatmin olarak çıkma ihtimali. Nasıl oluyor da, iki yandan örgümde bayıldığım zikzaklardan nefret ediveriyorum öylece? Her şeyin sıkıcı ve düz bir çizgide ilerlemesinden de, ileriye bakarken geriye gitmelerden de, geriye bakarken yanlışlıklar kök saldığını fark etmemekten de.. Ellerimle saçlarıma dokunacak gibi oluyorum ama bu kez de pencereden içeri giriyor kızgın bir rüzgar. Belli ki kızdırmışım onu, mantıklı olmayan şeyleri düşünmemeye çalışırken yanlışlıkla tüm mantığımı kaybederek. Belli ki gücendirdim dünyayı, "Pişmanlıklarımız göğe yağsa Tanrı'nın saklanacak yeri olmazdı." diyerek. Artık dayanamıyorum ve işitiyorum birkaç kelimesini, dünyanın kargaşasının arasında kendine bir dilde yer bulabilmiş birkaç serzenişi. İşittikçe aklımda düğümlenen uzun ipek çarşaflar düşün. Belki de duymayı bıraksam, belki kulaklarımı sadece tekdüzeliğe açmanın bir yolunu yaratsam? İyi de ben daha sabah kalkar kalkmaz kendime günaydın demeyi bile beceremem ki.. Başka bir çözümü olmalı, başka bir yolu, başka bir yere varan bambaşka bir yönü. Kendime bakmayı alışkanlık haline getiriyorum penceredeki yansımam bana gülümsedikçe. Yoksa gerçekten gülümseyerek mi çözeriz biz bu zırvalığı? Ama bu yaşlı kadınla nasıl konuşacağımı hiç bilmiyorum, ya gülümsemeyi keser de aniden isterse konuşmayı? Kime sorsam ne dediğimden habersiz. Her sessizlik bir kaybediş. Her ev, bir yığın. Kaburgamda yer ediyor yükü; bin sene öteden gelen bir ağıtın. Her yanım yel, her yerim sel. Her adımımda birbirine karışıyor zaten darmadağın olan bin tel. Geçmişim, geleceğim, şimdiyim, bitiyorum, başlıyorum, yaşıyorum, taşıyorum; bir şeyler oluyor ve ben oturmuş izliyorum. Kalkmış rol de alıyorum, dans da ediyor, kumar da oynuyorum. Birçok kez denedim, birkaç kez vazgeçtim, biraz da gücenmiş gibiyim. Deliyim.
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|