Ağustos 3, 2021. Sanki bir şeyler havada ağırlaşıyor. Söylenmemiş veya söylenmesine rağmen açıkça anlaşılamamış bir şeyler...Herkesin hissettiği ama kimsenin gözüyle görmediği için günlük muhabbetlerinde pek sık yer vermediği ne varsa bugün, havada ağırlaşa ağırlaşa yeryüzüne düşüyor. Benim yüzüme, ellerime, adım atası kalmamış ayaklarıma düşüyor. Ben dakikalar geçtikçe kendimden uzaklaşırken, etrafımdaki insanlar gözleriyle göremedikleri bu olayı teğet geçmeye çalışıyor. Ve başarıyorlar da üstüne üstlük. Bu, öğrenilmiş bir umarsızlık mı? Yoksa edinilmiş bir yaşam şekli mi bu? Parmaklarımı, kırmızı ipek kumaş üzerine işlenmiş ince, siyah kuş motiflerinde gezdiriyorum. Parmaklarım bile benden daha özgür geziyor dünyaya ait bir şeyler üzerinde. Kendi kendime konuşmalarım hiç bitmeyedururken, ellerim de huzursuzlaşmaya başlıyor. İşte bu benim kaçamadığım bir döngü. Yoldan sapsam belki arkada bırakırım ama o yoldan da asla sapamadığım bir çıkmaz. Hani çıkmaz sokak başında ille de oradan devam etmemizi gerektiren bir hisse kapılırız ama bir yandan da ufacık bir şeyler bize yolun hiçbir yere çıkmadığını söyler ya...hah işte tam da öyle bu döngü! Aynı noktadan defalarca geçerken ve geçeceğimi bilirken ve geçerken buraları terk etme düşüncesi aklımda dolanırken; yine de geçmelere doyamıyorum. İpek kumaşı parmaklarıma yumuşak bir sakinlik veren eteğimin motiflerinden birinde gevşemiş bir dikişe denk geliyorum bu sırada. Tırnağımın takıldığı dikişi tutup koparasım geliyor. Ama koparırsam tüm motife zarar gelir diye oradan uzaklaşmaya başlıyorum parmaklarımla. İyi de, aklım orada kalacak? Kalacak, değil mi? Ya sökseydim ve, ya söktüğümde motifin kalanına hiçbir zarar gelmeseydi? Ama peki ya sökseydim ve, tüm motif domino etkisi yaratır gibi dikişlerinden kopa kopa dağılsaydı? Hep iki seçenek mi var böyle? Hayır işte. Aklımda iki seçenekle, üçüncü şıkka koşuyorum. O iki seçenek hep aklımızda değil mi zaten? Amma soru sordum kendime be kendim! Ama kendime cevabını bildiğim soruları sormaktan büyük ve belki de sıkıntılı bir haz duyduğumu inkar edemem. Bazen sanki tüm o soruların cevabına bir tek ben vakıfmışım ve ben cevapladıkça başkalarına sorup, onların cevaplarıyla alay eder gibi sonra kendiminkileri kabullendirirmişim gibi geliyor. Bazen gerçekten de öyle yapıyorum. Bu arada, sökülmemiş kuş motiflerim ve eteğimin üstüne giymeyi tercih ettiğim siyah, askılı bluzumla bugün önemli bir iş başarmaya çalışıyorum. Tüm günümü, olduğu gibi yansıtmaya. Yazılarımı okuyan ve karmaşıklığımı çözersem bu işten gelir elde edebileceğimi iddia eden birkaç takım elbiseli bana reddedilemez bir teklifle geldi. “Sadece bir gününü yaz. O koca bir gün içerisinde neler yaşadığını görmek istiyoruz.” Ama görmeyi esas istedikleri şey bir alışveriş listesi. Yapılacaklar listesi. Belki birkaç kağıt kürek. Kısacası sıkıcı fakat süslenirse herkesin almayı isteyeceği bir şeye dönüştürülebilecek bir şey beklentisindeler. İyi de ben hiçbir zaman bir amaç uğruna yazdım mı ki? Mesela sen beni bir süredir okuyorsan şayet, öyle yapmadığımı da görmüşsündür. Gördün mü? E baksana, ben bir günüme daha eteğimin parmaklarıma hissettirdiklerinden ve sıcak havanın yeryüzüne doğru inişe geçişinden başlayalı 1 saat kadar olmadı mı? Böyle bir yazının nasıl bir amacı olabilir? Diyorum ki, ben bir şeyleri denerken kenardan köşeden aklımın kulağına fısıldayan şeyler bana yazı yazdırıyor. Fısıltılardan da en estetik olanı veya en çok ruhuma benzeyenleri duyuyorum. Ruhum benim köşeli yani. Köşeleri olmasa yolunu daha iyi bulabilecekken ve belki de onu şekillendirme sürecinde daha iyi yontma şansım olmuşken; ben dilediği bir kılığa bürünmesini istedim. Benim şimdi bluzumun ince askılarında dolanan kırmızı ojeli parmaklarım, birkaç dakika içerisinde ruhumun bütün köşelerine çarparak deprem etkisi yaratacak bir haber almama sebep olacak o telefonu açacak. Ama şimdilik ben bu olaydan bahsetmeyi bırakıp, birkaç dakikası bile saatler alabilecek bu olaylar silsilesini kendime mola vermek adına durduruyorum. Ben sıcak suya basarım dünden kalma kirli anıları geceden. Ve ayıklarım tüm kurallardan hem dili, hem dünü, hem seni. Şu şehrin şarkısını kafamdaki notaları katmadan söylemem olanaksız. Ben böyle kaygılarla ve içimde büyüyen sorularla dolanırken sokakta, bir kadın da yanıyor ağzındaki sigarayla. Kavranışı beynin kıvrımlarına göre yollanmış tüm hikayeleri unut. Bu Nuh’un gemisinden aforoz edilen ve kargaşasından kalplerde bir yere tutunamayan bir canlının hikayesi. Sen daha iyi bilirsin bunu gerçi. Melis Erdogan
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|