Bu şehirde kış geldiği zaman mendil satan çocukların burnundan akan çaresizlik mevsim soğukluğuya doğru orantılı ilerliyordu.
Sahip olduğum her şey nerede diye bağırdım, neden beni de götürmedin dedim. Cevabı yoktu bazı şeylerin. Ciğerlerim kanıyordu bir gece uyandığımda. Kendimden uzaklaşmak istedim, kendime bir daha gelmemek.Sanki kontrolü bende değil benim olduğunu sandığım hiçbir şeyin.Sanki bir park ortasında aklındaki her düşünceye hıçkıran bir kız çocuğu. Ellerimle oynamaya başladım uzun uzun.Gerginken hep ellerimle oynarım.Yol bitti mi, dedim.-Bitmemişti. Gitmek tek yönlü bir eylemdi, geri dönülmez ve asla gitmek istenilen yerden tam olarak gidilemezdi.Affı yoktu. Yenisini alamayız ama tamir ederiz, dedim.Kırıklar ayağına batmasın diye kendimi kaldırdım dolaba. Koşmam gerekse çok koştum. Susmak iyi değil diye sürekli konuştum. Sırf dudaklarına hüzün bulaşmasın, ellerinden bedeli büyük dualar akmasın, yüzün yere düşmesin;sırf önceden planladığın her yere varabil diye kendi yolumdan saptım. Beyazdı yani umutsuzluklar. En güzel masal sonları, en güzel başlangıçlar beyazdı. Yine olması gerektiği gibi değil. Çabalayamıyorum. Kadını, adamı, sesleri, şarkıları, otobüsleri unutamıyorum. Yaşamak böyle, hiç tam olmayacak. Çünkü ne zaman soluklanmak istesem herkes yeniden yola çıkmaya karar veriyor. Alışmaya çalışıyorum, bunu da beceremiyorum. Neyin var, derken endişeli bakan insanlar samimidir ama ben hala bu soruya nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum. Ya bir cevabım yok, ya da çok fazla kelimem var. Bu ikisinin arasını hiç bulamıyorum. Sevmediğim bir şeyler var o pencerenin önünde. Kısa bir zaman sonra acıya dönüşecek anılara izin verdim. Bir hayatı ellerimle boğdum ve şimdi belirli bir tanıma ait olmayan hislerim, bir veda daha istemediğimden uzak durduklarım var. Çünkü kaybetmek taşınamayacak kadar ağır bir yük oluyor zaman geçtikçe. İnsan kollarını kesip atmak istiyor işte. Gözleri hep kapalı kalsın istiyor görmek istediklerini göremediğinde. Duymaya mecbur kaldıkları tırnaklarını geçiriyor boynuna, nefes kesiyor. Hayret ediyor, kalakalıyor, çıplak kalıyor, çocuk kalıyor, salak oluyor bir hikayeye, ayıp oluyor-yazık oluyor ve hatta haline gülünüyor. Bazı geceler gökyüzü çekip gidiyor. M.E
9 Comments
Yanlış yapma diyip diyip doğru kılıklı cümleler seçme kendine.Baş ağrısıyla uyandığın sabahlar birer rüyaya dönüşecek çünkü.Asprinlik ağrılar değil hem bunlar.Alışmalık, kapıdan çıkarken üzerine giydiğin, adım attıkça ağırlaşan ve biraz yorgun ağrılar.Nereye gidersen bir anlaşılmamazlık var bakışında.Bırak bunları çünkü önemli sandığın hiçbir şey yeterince önemli değil aslında.Bunu en çok bir şeyden vazgeçtiğinde kavrayabilirsin.Annen 32 yaşında, baban çok uzaklarda, maviden nefret ederken ve halsizlikle baş edemezken.Sırtındaki yükü henüz idrak edemiyorsun.Senin gibiler sevgiyi ya yük sanıyor ya da sonu olan bir şey, biliyorsun.Gözlerinden damlattıkların üzüntü değil çırpınış.
Bir adamın düşüne hiç girememiş kadının kaderinde ne kadar kaybolmak varsa o kadar kabullenir duygularını yok saymayı. Görmüyor diye dokunamaz mı insan insanın avuçlarına? Duymadığın şarkılar, bir yerlerde çalmıyor mu sanıyorsun? Yanlış bir öyküde doğru karakter olmayı deniyorsun diyorum, anlamı yok Öykünün geri kalanı senden nefret edecek. Kimse iki kelimeye muhtaç kalmasın. "Sarhoşken herkesi sevebilirsin, beni ayık sev istedim." M.E Çabalayamadığın zaman buna sığın diyor içimdeki ses,
çabalayamayacak kadar çocuk hissettiğinde kendine sığın. Ellerini annen bile tutamaz çünkü bazı mesafelerin yollarla alakası yok Bazı kavgalarla, kırıklarla, yanılgılarla ve sonunun iyi olacağına boş yere inanmakla bu böyle gitmez üzgünüm ama ne zaman dua edecek olsam başkalarının sözlerine çarpıyor hissettiklerim. Sanki kocaman olup yüreğime doluyor. Kalp çarpıntısı. Ağrısı arttı ellerimin artık. Ayakta durmanın kontrolü tamamen bende sanıyordum da insan en iyi bacaklarındaki yaralardan anlıyor yanıldığını. Kime gitsem kapı kırıktı, odalar buz gibi, kapı eşikleri eski evimizdeki kadar kalın. Kime gitsem kendimi götürmeye kalktım. sonra kendime bile kalamadım. Sevildim galiba ben. Bir konser çıkışı yağan yağmur altında ya da çarşıdaki eski bir kafede. Gece yarısı bir basamakta oturup ağladığım da olmuştu. Kocaman dolunay, çim kokusu, dalga sesleri. Her şeyin mükemmel olduğu anlarda ben hiç güzel olamıyorum. Sonuna takık olduğumu zannettiğim ne varsa aslında hiç planlamadığımı fark ediyorum. Bazı geceler üstümü örtecek kadar sevmesi yeten birileri, bağır çağır küsecek kadar cesur ama asla tamir edilemeyecek bozukluklar var ortada. Sana kırgınken uyuyamıyorum diyemeyecek kadar sessiz. Bazen iyi ki, bazen kalbimi dele dele keşke. Ölmüş adamların ismini İstanbul'da bir park adı yapmak gibi. 5 sene önce söylemediğin ne varsa 5 sene sonra hala aklında. Söylemedim ama içimden geçmedi değil, hayatım boyunca kendimi nasıl koruyacağımı hiç öğrenemeyip duvarlar dikmeye kalktım, parmaklarım acıyor ve güçlü bir kadın değilim al bu hayatım, bu ben, en çok ihtiyacım olan şeyden nefret edip kendime köşe bucak o'nu arıyorum.Belli bir mesafeden bak bana. Anca öyle güzel görünüyorum. "Yüzünden başlasam gitmeye uzaklara, duymasam kimseyi Sonu olmasa ummadık rüyalarda, eksilse yok olsa bile değer Bir gün kendimi bırakıp, sana anlatsam ne olduğunu Neden sözleri yuttuğumu, gerisi zaten gözlerinde Lütfen beni hemen uyandır, ya da hep öyle bak yüzüme Ne kork benden ne uzaktan dinle" M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|