Yapmacık sıfatlarla dolu yüzler edinmişsin kendine sen de. Yaşarken adını koyamadığın her şeye duyduğun öfke yüzünden sahte inançlara ibadet eder olmuşsun. Bunun başka bir adı olduğunu zannetmiyorum. Bunun adına tersyüz diyelim. Tersyüz etmişsin nevresim takımını ve yeniden geçirmişsin içine yorganını. Sanki bir süre tersine, bir süre de düzüne maruz kaldığın yıpranmış hayatını çekici kılmaya çalışır gibi. Kendini kandırmışsın kısacası en az herkes kadar sen de. Şimdi yüzüme çarpsın diye dikkatlice nişan alarak savurduğun eleştirilerin, aslında en çok kendinle alakalı olduğunu görüyor musun? Bulutlara karışmış gözyaşlarının hep geride kaldığını düşünerek kendini telkin etmeyi bi’ kenara koy artık. Tüm hayatı tek bir pencereden izlemeyi sürdürürsen bu sahteliğin içerisinde, sırf ilgi çeksin diye bir vitrini yüz kez baştan dekor etmekten öteye gidemezsin. Üstüne biraz sahne ışığı vurduğu anda yüzüne taktığın korkunç, çelikten maskenle bu dünyanın istemediğin kadar leş bir yer oluşundan şikayet edemezsin. Belki doğrusu veya yanlışı yok hiçbir şeyin. Belki iyisi veya kötüsü de yok. Ama haklısı ve haksızı var. Hep kendini haklı görerek bakmaya devam ettiğin insanların gözlerinin ardında nasıl bir dürüstlük bulmayı bekliyorsun? Kendi yansımana bakmaya çalıştığın her an, haklı olduğun yanılgısıyla kör olursun. Bırak, vücudunun dışında kalan her şey kendi kendine var olabilme şansına sahip olsun. Ne inkar et geçmişini ne de pislemeye kalk. Çıkarları seninkilerle çatışan, farklı tercihlere yönelmeyi kendine hak görmüş insanlara öfkelenmenin hiç yararı yok. Bir yağmur damlasıyla yanağından süzülen isimlerle kendine işkence de etme. Sessizce üstü tozlanan eşyalarda sakladığın senelik öfkeni artık apartman boşluğundan aşağı silkelemenin vakti. Kimsenin merdivenlerde olmadığı bir gün ve saatte, kırmızı ekose masa örtüsünü ve yüreğine yerleşikleşmiş tüm hıncını kaptığın gibi at adımını kapı eşiğinden dışarı. Yargıladığın herkes gibi olabileceğini kabullenerek, onlar gibi olmamaya çaba harcamaktan geri durma. Küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak geçirdiğin günlerin telafisinin olmayacağını artık öğrenmek gereken bir yaştasın. Hep uzakları anlamak için saaatlerce başından ayrılmadığın teleskobunu kendine ve etrafında tutmayı istediklerine çevir. Boşluk, tüm doğanın ve insanların umutlarıyla dolu. İçerisinde süzülen her bir notayı, en az kendi gerçeklerini haykırırken duyulmak istediğin kadar can kulağıyla dinle. Kendinle etmediğin sohbetlerin ağırlığıyla atma artık şu adımlarını. Kendini eleştirmekten bu kadar korkmasan, başını yasladığın omuzların şekli sürekli değişmez. Endişe ile eylem arasında bir yerde takılıp kaldığın dünyandan biraz değişmesini iste. Salt bir istek belirtme ile de elde edebileceğin şeylerin varlığına ihtimal ver. Çünkü her zaman, sana çok uygun olan bir ihtimal daha var.
Bir tadı, bir kokusu, bir sesi var. Bir nedeni, bir yarası, başka bir yüzü daha var. Bir kütlesi, bir hissi ve birden çok yanılgısı var insan olmanın. Kendine tanıdığın hata yapma şansınla yüzleş bir an önce. İçerisinde debelendikçe en iğrenç haline dönüştüğün nefretin, sana en sevgili anılarını geri veremez. Gerçekten kendine bakmak istediğine karar verirsen aynanın karşısından çekilmeye başla. Gerçek yüzler gözlerin altında. Gerçek yüzler yalan söylemenin dilini bilmez. Bilmediğin bir dili konuşamayacağını kabullendiğin zaman, yapmacık sıfatlara ihtiyacın kalmaz. Mümkünse kendine geçmişi fısıldar mısın ? Ona artık hak etmediği kadar gür bir ses atfetmemiş olursun. Belki biraz da şansın yaver giderse bi’ bakmışsın kendinin en iyi versiyonu olmuşsun. Melis Erdogan
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|