“I am calm. I am calm. It’s the calm before something awful.”
Ayağının altından kayıp dönüyor dünya. Senin dünyanla ters yöne, bir o kadar hızlı, baş döndürücü ve nefes kesici..iyi anlamda değil. Sanki gerçekten biri nefesinin kesilmesi için boynuna sarılmış gibi. Somut bir çift elden ziyade, soyut bir geçmiş dolanmış;duymaktan bıkmadığın yalanların inerken iz bıraktığı köprücük kemiklerine. Aklına yeniden bir anı takılmış ve peşine düşer gibi düşmüşsün çıkarken tırnaklarını sökmüş o çukura. Yol kenarında saklasın diye armağan ettiğin şarkıyı unutmuş bir adam çoktan. Yıllar geçmiş, şarkı geçmiş, yollar geçmiş, çok geçmiş ama bugüne-şu ana yetişebilirmiş gibi davranıyormuşsun. O kadar ayrık, o kadar hırçın ki tavırları, sanki paylaştığını zannettiğin hayallerin tükenmeye başladığını inkar ederken öfkeden ağlıyormuşsun. Ama sessiz. Ve bağırarak aynı zamanda. Nasıl olur bu? Sen hep olduğunu zannettikleri o kadın değil miymişsin yoksa? Sırtındaki izlerde taşıdığın yüklere ortak zannettiğin adam; kendi yüklerinden başkasına meyletmiyormuş. Ve etmeyecek de ama sanki -mış gibi yaparsan sonunda hiç oturtamadığın o düzene uyar gibi olabilecekmiş hayatın. Hem zaten hep başkalarının suçlarının yargılarına tabi tutulmuş, hep artık hüzünlerin devamlarına reva görülmüşsün. Bundan sonra neden farklı olsun? Olur gibi olurmuş ama hepsinin sonu var. Nelerden çokça yorulduğunun listesini yapmaya başlayınca geriye pek bir şey kalmıyormuş. Görünmez insanların bıraktıkları, bitmiş anların histerik yankıları, istemsiz işlemeye başlayan çarklı bir sebep sonuç ilişkisi dönüyormuş kafanda. Her an, her saçma konuşma ortasında ve her rahatsız edici suskunlukta. Durduramadığın ve kontrolün altındaymış yanılgısına kapıldıkları bu hezimet yine bilmem kaçıncı savaşından sana kalmış. Bilmediği dilde her sabah tapınan insanların, senin basit cümlelerini anlayamamasıyla artan bir yorgunluğa sebep oluyormuş hayat. Bu yorgunluğa dinlenmek çare değil ama en güzeli onu meşgul edip gözlerinin içine bakmaktan kaçınmakmış. Karanlığın ortasında sabitçe dikilse de kayan dünyanın hızından korkan bir çocukmuşsun. Öyle çok korkan ki, sonunda korkuya bağlanıp atmaya başladığı kör adımlara şarkıyla eşlik eden. Adımlarını her yeni şarkıya uydurup, yol aldıkça yönünü de bulmayı öğrenen. Şarkı, kaosun bağrında bir istikrar ve huzur resmi çizdikçe, her an paramparça olabileceğini bildiğin küçücük kalbin hopluyor. İstikrar ve huzurun getirirken senden aldıklarını anca ritme ayak uydurarak örtebiliyormuşsun. Daedalus'un yasında daima bir ritim vardır, Orpheus'un şarkısında da ve en katlanılmaz düşünceleriyle başbaşa kendine esir olan Prometheus'un pişmanlığında. Senin de çocukluğunun baş etmek zorunda kaldığı her çirkin yanılgıya eşlik etmiş bir ritmin olduğu gibi. Anca güvenli bir mesafede durup baktığında net görebiliyormuşsun esas düzensizliklerin seni düzen arayışına sürüklediğini ve göğüs kafesine kadar inmiş geçmişin geleceğe yük edilmeyecek kadar değersiz olduğunu. Bir an seç kendine burdan başlayarak, istediğin yerde durdur ve yok say. Ellerinle yarattığın esirlikleri yine onlarla silebilirmişsin diye. ve hiç şey bir sonrakine benzemek zorunda değil, sen benzetmek için inat etmedikçe. M.E
0 Comments
Gecenin dördü ve buz gibi kumda yalın ayak,
ellerim yapacak hiçbir şey yokmuş gibi yanımda yürüdükçe sallanıyorken, durduk yere aklıma takılan anılar seslerini yükseltmek ister gibi, İstanbul'un en kalabalık sokağından sola dönüp ilk lokantaya dalmış gibi, Birkaç saniye için elektrik gitmiş ve kaçındığım göz temasından kurtulmuş gibi, Yük omzumu ağrıttıysa da, laf gönlüme duvar örmüş gibi, unutulmayacak geceleri çirkince sabah etmeye bile başlanırken, gün boyu akan trafiğe rağmen eve ulaşamayacakmışım hissiyle, Karşımdaki aynaya kim olduğunu sorup yarım cümlelik cevaplar alıyorum. Yıkılma ama dik dur çünkü her duvar kendisinden sonrakilerden medet umuyor. Konuşma şimdi zamanı değil, zamanı gelince her şey duyuluyor. Kim bilir kaç kilometre ötede çarpıyor bir başka kalp de, Onu hisseder gibi dalıyorsun saniyelik zaman dilimlerine istemsiz. "Eğer beni sevmezse ne yaparım, bilmiyorum. Beni severse ne yaparım? Onu da bilmiyorum." diyor bir yazar. Hiçbir yere sığamıyorum. En çok da kendime, sığamıyorum. Dinlemelisin? M.E Kısa bir süre öncesinin heyecan veren ihtimali olarak kaldı. Yine tüm yaşananlar bir şekilde karşı karşıya getirdi bizi ama yan yana duramayacağımız ortada artık.
Sıcak ve güneşli bir günde, çocukluğumun onlarca anı sakladığı bir plaj kenarında, ordan evime dek uzanan kaldırım taşlarında, arkada kalan başka başka birçok insana rağmen karşımda görmekten en çok keyif aldığım insanla- Ama çoğu kez oyunlar oynuyor kelimelerim bana. Hayır, bu kez pişmanlık cümleleri kurmak için sabırsızlanan, siniri içine sığmayıp taştığı dışardan belli olan bir çocuk gibi davranmak yok. Hangi rüzgara karşı dimdik duracak cüssem bilmiyorum. Hangi ayaküstü muhabbet kurtaracak bir gün beni bir sokak kenarında? Kime rastlasam geçiyor zaman hızla. Kime dokunsam başka bir iz bırakıyor parmak uçlarımda. Hayır, artık benim için yazıldığına inandırıldığım hikayelere son ararken ortada bırakılmak yok. Yanında başta dimdik yükseldiğim eğri insanlara destek olayım derken kamburum çıkmış-ne münasebet. İki dakika kadar kısa sürelerde her kelamından hızla vazgeçer gibi kendine yeni bir gelecek çizenlere sevgi harcamak yok. Varsın yatağımda kıvransın nehirler, şair anlatmak istediklerinde boğulsun, terzi dikemediği sökükleri yamasın, bir umuda teslim edelim geleceği ve geçmiş yüzünden böyle sonlandırmayalım cümleleri. Böyle ağlamam, böyle kabul etmem, böyle susmam ben. Daha bir arpa boyu yol alamamışken tüm dünyaya beylik laflar konduramam. Ama bak nasıl da güzel saklanır olduk metinler arkasında. Her şeyi nasıl tükettik, nasıl tükendik, nasıl daha başlamaya olan kararsızlığımızdan hemen bitiverdik? Neden kızıyorum? Neden sığmıyor içime, ellerime, bu duvarların arasına hissettiklerim? ‘Kelimelerin uykusu gelmez’, diye yazmışım, söyleyecek neyimiz kaldı, neyi söyledik, ne bitti de, sanki hep sustuk’. Neden sustuk? Her ne sebepten çekildiysek köşemize, biraz üzerine kafa yorunca haklı bir sebep varmış gibi geliyor. Benden başka hiçbir şey durmuyor. Kimse kimseyi durdurmuyor. İnsanlar dinlemiyor, insanlar dinlemeyince hiç anlamıyor. Anlamaya vakit yok çünkü hayat zamandan daha hızlı akıp gidiyor. Bir şeyleri bekliyorum. Bir his, ama nasıl bir şey anlatamam. Yavaş yavaş oluşuyor hikayeler, kendiliğinden, ben beklerken. Ben kayboluyorken. Söylemiyorum, şarkılar sessiz bir özlemin içine doluyorlar. Bugün yalnızca bir parçasını daha gidiyorum, yolun. M.E "Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimi gösteremem sana.Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin." |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|