O tarafa bakma.Boynunu çevirdiğin yere dönecek yüzün kalmaz.Emin olasın yoksa risk almaya değmez bu hayat.Atlayacaksan hemen atla.Uçuruma baktıkça uçurum olursun,gitmeyi istedikçe yol,gidemedikçe de kendin dışında herkes olursun.Hayatını minimalist melodilerle inşa eden adamların arka planında oynattığın youtube videoları sana kırılır.Elinde tuttuğun bu sırf kafa yapsın amaçlı içki sana kırılır.Kalbini kırarsın,kalbin sana kırılır.Zor olmasın diye diyorum.Geçen seferki gibi ağır olmasın,hiç değilse biraz rahat ol bu kez.Kendini aynı anda hem mutlu hem mutsuz,hem haklı hem haksız,hem başarmış hem kaybeden olarak göreceksin.-de en azından kendine bakabileceksin.Her düşüşün ardından ölmeyiş ama bu üzerine yapışıp duran kendine eziyet huyundan kurtul.Nasıl yapacağını ben söyleyemem,Ezra Pound söyleyemez,Edith Piaf,Françoise Hardy ya da Shakespeare.Hepimiz biliriz,hatta sen bile.Bazı şeylerin yaşandığı gecelerde kalması gerektiğini,aynı isim ve işleyişle olmasa da herkesin aynı hikayeleri olduğunu.Bir yolu yok gibi görünse de bir yerlerden kaçabileceğini.Bildiğin şeylerin sana pratikte yarar sağlamadığını ve hiçbirimizin pratikten başka bir eğilime gerçeklik gözüyle bakmadığımızı.Yani ne yöne bakarsan bak yanacaksın.Ağlayacaksın.Ağlatırlar.Sen de ağlatırsın onları.Markete gidersin yol üstünde rastladığın bir ağaç ağlatır.Aynı ağac güldürür.Anlam veremediğin şeylere yıllar sonra çok fazla anlam verirsin.Bilmediğin şeylere üzülürken,biliyor olmaya katlanamaz hale gelirsin.Dünya seninle aynı anda yıkılmaya devam eder.Öyle uyumlu ve ahenkli,öyle huzurlu ve durgun ilerliyor ki aslında her şey.Biraz daha dikkatli bak.Biraz daha iyi dinlemeye çalış çalan şarkıları.Her şey en az kafandaki kadar şatafatlı ve hiçbirinin kafandakiyle alakası yok.Çelişkilerin dünyası kendinle çelişmemeni bekleyen insanlarla dolu.Bu anlamak ya da anlatabilmek mevzusu değil artık.Sen yazdığını konuşursun,dinleyen seni duyar-
peki bu sana yetebilecek mi hiç? Sanmıyorum. Konuşmaktan kaçan bir tarafın vardı hep.Ama bu kadar korkaklaşmamıştı seni bıraktığımda.Bir şeyler değişmese-idi keşke. İnsanlar ya sana ilham verir,ya da kalan ne varsa senden alır.Sebebi çok basit: çünkü ilişki dediğin şey bencillik içerir, sade sevmek masumane bir eylemdir. Sade sevmek. Fakat anlaşılır şeyler yaşamak için anlaşılır cümleler kurmak lazım.Sadelik biraz da basitlikten gelir.Ama bizim cümlelerimiz de karışık,bulanık,yorgun ve sesi kısılmış artık.Yaşadıklarımızdan değil de örneklerini izlemekten tedbirler aldık,kendimize döndük,kendimizden olduk ve fırsat vermeye korkak kaldık.Ah ne kadar kolay her şeyi içine atmak.Ne zor paylaşmak birileriyle bir şeyleri.Ettiğin muhabbet kadar mı acın? Çok istiyorsun 2 saat konuşmayı ama sadece her şeyi anlayacak birine.O 2 saat 2 yıl olur,hiç olur,ihtimaldir ve zamanla yok olur. Ne zaman gözlerinin içinin güldüğünü söyleyeyim sana, anlata anlata bitiremediğim hikayeleri dinler gibi yaparken gülüyorlardı.Suratımdaki her çizgiyi ezberlemeye çalışırken,gittiğim zaman elinde kalmasını istediğin anılar saklarken kendine.Biliyorum ben biliyorum da,sen aldırma bana.Bir daha dolanmam buralarda,gözlerinin içinde,anlatamıyorum tam,anlatmakla da uğraşamıyorum zaten.Bazı şeyler çok önemlidir.Bazı şeyleri her gün hatırlar kalbimizin üstünde tepinişini hissederiz.Bazı şeyler içinde olduğu için kaçamazsın içinden.Çıkamazsın işin içinden.Öyle anlamsız ki aslında. Ben Yann Tiersen dinleyip seni düşünürken arkada açılan musluk,bağırışmalar ve televizyondan çıkan sesler adına özür dilerim. Ama zaten hiçbir zaman uygun bir ortam olmadı sana dair. "Ben hiçbir zaman hiçbir şey olmak istemem ama bende dünyanın tüm hayalleri var."
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|