Vücudumun anlık dengesizliklere ihtiyac duyduğunu hissettirdi.
İlk kez fiziksel olarak şiddetle sarsılmış, sonrasında küçük bir kahkaha atıp neden daha önce böyle hissetmediğimi sorgulamıştım. En son böyle beklenmedik bir şey yaşadığımda lunaparktaki en yavaş trendeydim. İçimde aniden dans etme isteği oluştu. Ama, henüz dans etmiyor olsam da çoktan başlamış gibi hissettim. Ya da tam aklımdan factory girl izlemek geçerken tv'de ona rastlamak gibi bir histi. Tam olarak tanımlayamıyorum ama ruhumun özgür olduğuna ilk kez orda karar verdim. Suratıma vuran ışığı çok net hissedip elimle ışınları yakalayabileceğimi düşündüm. Gülümsediğim halde ağlamaya başladığımı ve suratımın birkaç saniye içinde maskaramın rengini alacağını da fark ettim ama bu beni hiç rahatsız etmedi. En çok da yüzüme su değdiğinde hissettiğim şeyi tarif edemiyorum. Sadece dağılan makyajımı değil, o zamana kadarki tüm hayal kırıklıklarımı da temizliyor gibiydim. ya da biraz abartıyorum ama dünyayı kurtarsam böyle çok şeyi aynı anda hissedemezdim. Odamın ışığı kapalıyken kütüphanemden seçtiğim bir kitabın Rakı Felsefesine Giriş olma ihtimali kadar ufacık bir ihtimaldi içinde bulunduğum durumlara rağmen zincirsiz olmak. ve sanki çoktan kitabın son sayfasını bitirir gibiydim o anda. Her şey imkanlıydı yani. Sonsuza kadar mutluluk, sadece doğru kararlar vermek, evde yolunda gitmeyen her şeyi düzeltmek, sıkıcı biri olmamak, ve dünyanın var olduğu her saniye sevilmek imkanlıydı sanki. İçimde oraya buraya taşıyıp durduğum yüklerimi kenara koyup havalanacak kadar hafifledim. Aklımdan insanlar geçip durdu. Kendimi dışarıdan izledim sonra oturup kendimle konuştum ve sonra her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna karar verdim. Burda ya da orda, bunla veya onla, şimdi ya da sonra. Değiştiremediğim şeyler hep olacaktı. O yüzden değişiyorlarmış gibi yapmaya karar verdim. Her şey şimdiden yolunda gidiyormuş gibi. ve her şey cidden yolunda gibi görünmeye başladı. M.
1 Comment
Karman çorman renklerle boyanmış kocaman bir tuval düşün.
Üzerindeki her şeye kendi yorumunu getirip, sonra da o yoruma hayran kalan bir topluma sergileniyor. Bazen dürüst olmuyor tabi ki toplum. Mesela sergi binasının en üst katındaki hademe tabloları değil, misafirlerin kirlettiği döşemeyi düşünmeden edemiyor. ama sergi sahibine o bile iltifat etti geçen gün. Mesela sağ arka köşede duran kırmızı ev sadece bir kişinin ilgisini çekmiş gibi görünse de odadan en az 10 kişi daha önünden hayranlıkla geçti. ama topluluklar aykırı olanı sevmez diye,önünde kimsenin olmadığı eser yalnız bırakıldı. Bu arada, sergi sahibi sadece birkaç fırça darbesiyle çıkarttığı eserlerini inanın hiç sevemedi. Büyük ihtimalle para ve popülerlik beklentisi adına, yıllardır eline almadığı paleti kullanmak zorundaydı. Ayrıca kendisi sigara içmeye aşık bir adam olduğundan,bir-iki eserde duman görebilirsiniz ama bunu rötüş sanmamanız için bir sebep yok. Esasında karısına deli gibi aşık olan bu adam, nedense konu onun bencilliği olduğunda yıllar boyu susup oturmuş. Hatta bence modern sanat da bundan doğmuş. Susup içinizde biriktirdiklerinizden Oprah yaratamayacağınıza göre, eğitim ve zaman gerektirmeyen bu soyut boya kargaşasına modern sanat demişsiniz. Her neyse, adama dönelim. Adam karısının onu anlayan bakışlarından ve her zaman yanında olacağına dair verdiği güvenden hep etkilenmiş. ama bütün bu aşka rağmen adamı yalnız hissettirirmiş zaman zaman kadın. Bilerek değil. Ama işin acı yanı da buymuş zaten.Aslında hemen görebilecekken ne yaptığını, bir kez olsun dönüp hatalıyım demezmiş kadın. Kendi kendine, 'Herkes kendi hayatına odaklanacak ne kadar hayatlarımızı bazı insanlarla bir etmek istesek de' dermiş adam yalnız hissettiğinde . Sabahın köründe içtiği rakılardan olsa gerek, hep bir keyif merakı var üzerinde. Hademe ise sigara yakıp yangın alarmını çalıştırmak üzere. M. Her şey bir anda olsun ve bitsin.
Sanki geçen sefer içime doğan his bu kez kendinden daha emin gibi. Trafik kazaları, saniyeler içinde etkilenebileceğiniz en büyük sarsıntıyı yaşattığı için bu kadar acıklı. Kanser ise zamana anlık değişimlerden daha geniş yayıldığı için,üzerinizde oluşan tembellikle umut etmeyi birbirine karıştırırsınız. ve umut etmek, işleri daha az acınası gibi gösterir ama çok daha fazlasıdır. Hele de vaktinin çoğunu söylemek istediklerini içinde tutarak geçiştiren kanser hastası bir kazazede iseniz, kelimenin tam anlamıyla sıçmışsınızdır. Bir de bu şahışların eşi dostu olmak var tabi. Onlar için işler her zaman çok daha abartılıdır. Ölen ya da en sonunda zarar gören siz olduğunuz halde size bir şey olduğu için öyle korkmuşlardır ki suratlarındaki umursuyor ifadesi sadece boş vakitlerinde size attıkları mesaj satırlarında aklınızda belirir. Çirkin gelir yani. Kaşı gözü çirkin olmak değil, içinize doğan hissin çoğalarak yerini öfkeye bırakması gibi bir çirkin. Sonunda tek bir gerçek vardır ve o da sevdiğiniz insanların çirkinliklerine katlanmak zorunda olduğunuz gerçeğidir. Katlanmak zorunda olmanız elbette daha da çirkindir ama bundan paradoks yaratmaya gerek yok. Hepimize ya araba çarpıyor ya da söyleyemediğimiz her sıkıntı beynimizde tümöre dönüşüyor. Bazılarımız bunu çok iyi saklıyor, bazılarımız farkında değil, bazılarımızın boktan hayatları bunu her fırsatta karşısına çıkarıyor. Çok fazla psikolojik analiz var ve çok fazla psikoloji çeşidi. Ama tek genel gerçek asla tam olamayacağımız. İnsanlar tam olamayacak kadar bencil diye. ben de en az o kadar bencilim. M. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|