Bütün saçmalıkların aynı yerde toplanmasından yakındı hep.ya da yakındığı şeylerin gerçekten olabileceklerin en saçmaları olduğuna inandı, bilmiyorum.ama bildiğim bir şey, içerisinde ne kadar ironi ne kadar sansür ne kadar karşıtlık olursa olsun olaylar, hayatının gidişatını sadece değiştirmeyip aklının dinginliğini de tepe taklak etti.kaldığı evin tasvir edilecek maddesel bir çirkinliği olmasa da,havada irili ufaklı taneler halinde uçuşup duruyordu mutlu olma engelleri.sadece uzaktan görüldüğünde anlamsız gelen şeylerin hepsi, ne kadar uzak durursa dursun eskisi kadar önemsiz gelemedi bir türlü.bir süredir kendini kandırmakta olduğunun farkına vardı.gece yarıları varıyor bir şeylerin farkına,sabaha karşı eylemselleşmekten yine korkarak kaçınıyordu.zaman geçmiyor, geçmek istediği ve çırpındığı her an daha fazla batıyordu ellerine.camlar gibi.ve yarım kalmış insanların yarım kalmış gecelerine olan kurgulardan öteye geçememiş anılar, çok fazlalaşıyordu.büyüyüp duruyordu sanki bir şeyleri kaybederim düşünceleri.böyle gecelerine üzerine çıkıp oturdukça sabahların uzaklığını ölçebilmeyi öğrendi.kendisine sıcak gelen bazı omuzlara bir daha yaslanamama düşüncelerine karşın uykularından fedakarlık ediyordu.daha fazla o anları düşünmek, daha fazla yaşatmaktı o anları.ve anılar ölmez zaman geçmez, sadece öldürürüz istediğimiz zamanları.çünkü aslında her şey herkese basit gelebilir ama bazılarımız kendisinin yapar bazı basit'leri.ve bu, dünyada sahip olabileceğimiz en zor ama en güzel şeydir.bir şeye,bir kimseye ait olmak.yaşadığı eve bile ait olamayan biri için bir lüks, kitaba konu, şarkının sözleri veya kalemin gidişatı olsa da bile en güzel şeydir.
m.e
1 Comment
Bence yalnızlık yanında kimin olmadığına bağlı.
onu içinde olduğumuz çaresizlik hissiyle karıştırıyorsun. çaresizlik siyah olurdu eğer bir renk verebilseydim, ama yalnızlık gri. çok kötü değil yalnızlık.ne için, kimin için yalnız olduğunu hatırlıyor ve hayatında seni diğer insanlardan çekip herkesleşmekten kurtarmış biri olduğu için kendinle kalmayı seçiyorsun. yoldan geçen her insan aslında hayatına girebilecekken, yalnızlığın sana bir şeyler hatırlattığı için yüzlerine bile bakmadan yürüyebiliyorsun. bazen bu yalnızlık, yıllardır tanıdığın biri oluyor bazen günlerdir bazen de gelmesini beklediğin ama sırf onu bulmak için karşına çıkan herkese oymuş muamelesi yapmak zorunda kalmayacağın biri. yani böyle gri işte. tam beyaz değil tam siyah da değil. biliyorum bize bir şeylerin güzel olması için önce onu görmeye yatkın olmamız gerektiği öğretildi, ya da bir şeyin kalıcı olabilmesi için hep görüş alanımız içerisinde kalması gerektiği, ve biliyorum insan öğrendiklerinden her zaman kırgınlık edinir. yanlış öğrenmiş olma korkusu, eksik öğrenmiş olma korkusu, öğrendiğimizin doğru olduğuna olan kör inanç, ve zor bütün bu alışkanlıkları bırakmak, biliyorum; zor olan şeyler zor. ama yüzünü güldüren her şeyden alışkanlıklarının esirisin diye kaçmak salaklık. ve kaçmaların seni çaresizlikle bırakır, bir odada, gece 3.27 de dakikaları kendini kandırarak ve bunun farkında olarak ama yine de inanarak sayarsın ve yazıldığın kadar dramatik ya da yazıldığın kadar yeraltı edebiyatı değilsindir. ama seni okudukları kadar kendinsin ve yazanlar tarafından kendine bakma şansını elde edersin. duvarlara çarpar gibi başka bedenlere ve olumsuz nedenlere vurmuşsun kendini. yanlış. düşmelisin, kalkmak üzere. bu çok tatlı bir şarkı linki bu da çok güzel M.e Bazı kelimelerin iki anlamı olması gibi bir şey bu.akla ilk gelen şekliyle etkilenmezsin olanlardan veya olmasını isteyip olduramadıklarından.genelde yani.klişedir ama çok doğrudur öznellik savunması.kırılıp aşağı ufalanan her şey gibi, yukarı düşen parçalar da vardır.kimi için düzgün duran kimi için yamuk çünkü, kimi için yer çekimine paralelsin kimi için baş aşağı.işin özü buralarda bir yerlerde olabilir ama olmaya da bilir.çoğu zaman çekilmez olmamın tek sebebi bu.aslında işler hep belirsiz.evet veya hayırlar açıklığa kavuşturmaya yetmiyor ya da kişiler için gerekli olanı karşılamaya.bazen hiçbir şeyi bilmiyorum diye işin içinden kaçasım geliyor bazen bildiğim ufak tefek şeylerden yola çıkıp kocaman tezler üretiyorum.kocaman.belki mantıklı.yine de tatmin olamadığım.kendime bu kadar yüklenmek zorunda değilim evet.ama kendimle olan ilişkim de diğer insanlarla olanlar gibi karman çorman.-sa , ki kesinlikle öyle.o zaman çözmek için bir süre etraftaki yığını unutup kendime mi zaman ayırmalıyım? nasıl yapılır nereden başlanır bilmiyorum.birlikte yürümesi gereken çok şey var ve bir araya toparlamaya çalışırken ben bölük pörçük oluyor gibiyim.sonra aklıma uzun zamanlar önce bulunduğum şehirler geliyor başka bir şeye konsantre olamıyorum.ellerimde sürekli ne yapacağımı bilmediğim şeyler.bir şekilde bir şeyler yapma kararı alıyorum ama bilinçsiz ya da her daim sarhoş gibiyim.
Yarısı ben olan şarkı Ve ya geri kalanı da olabilme uğraşlarım, Ya da kalanını birisi yapıp hep benimle tutmak üzerine verdiğim bir savaş. m.e |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|