Bir sahafla konuştuklarım aklıma geliyor. -E sen kendini kurtarmışsın! Gidiyorsun baksana.Bir de bana bak.30uma geldim, kitaplarım ve geçmişimle dolu bir dükkanda felsefe yapıyorum anca. -Ama sen mutsuzsun, neden? Sanki adını koymaya çalışsam yanılacağım bir sebebi var.Biraz da korkutuyor gözlerin açıkçası beni.Tahmin etmicem.Ama yazık değil mi daha 20sin sen.Bak 30unda benim gibi olursun,yapma,git,gelme,herkes ol,herkesle ol. Gittiği yerlerde kalan insanları anlamam ki ben.Tamam gidiyorum ama geri gelebilmek için.Eğer bir gün gittiğim yerde kalmaya karar verirsem sana yazıcam.Belki kayda değer bir şeyler bulmuş olurum-belki senle paylaşırım sen de bulur kurtarırsın kendini.Hem 30 çok yaşlı bir sayı değil. -Ben kurtuldum zaten.Özgür iradenle hayatının içine sıçınca elde ettiğin kurtuluş çok ihtişamlı olmuyor.Beni boşver de,sen kendine bak.Kafasının içinde dolanıp duran sensin.Ben senin yaşındayken babamın parasını karıya kıza yedirmekten başka bir şey yapmadım.Sen babanın parasıyla iş güç kurmaya çalışıp etrafındaki her türlü pisliğin duygularını incitmemeye gayret ederek yaşıyorsun. -Belki babamın parasını biriktirsem kendime Amerika'dan bi ev alırdım be.Hiç düşünmemiştim. -Ama yaz.Sen yazdıkça okurum ben.Kendine tutsak birine göre baya iyi yazıyorsun. Bilmediğim çok şey var.Anlamadığım çok şey.Gördüğüme pişman olduğum, keşke duymasaydım dediğim tonlarca şey.Ama bildiğim bir şey var.O da ihtişamlı kurtuluşları kimsenin sana vermediği.Kendine yaratabilirsin onlardan.Bence bunun yaşınla değil bu kadar çok sigara içmen ve hayatı boyunca şikayet edip harekete geçmemiş yazarların hikayelerini okumanla alakası var.Bir güne sığmayan, bir günde yok olan umutlarım ve yitirdiğim insanlar var bilsen canım nasıl yanıyor.Olan biten her şeyi gözyaşları ardından izlemek nedir bilir misin? Benim de kendimle kalmaya aşık olduğum, sırf alkol ve sigara istediğim, insanlarla görüşme düşüncesine bile kalanamadığım zamanlar oluyor.Ama böyle zamanları durdurmasını bildim.ve kendime fırsatlar yarattım.Fırsatlar havada süzülüyor.Üzüntüsünden başını kaldıran herkes görür.Sen içindeki acıdan başka bir şeye odaklanmazsan hep bu tabureden izlersin hayatı.İstanbul'a hep burdan seyirci kalırsın.Herkesin hayatı boktan.Herkes farklı yerlerinden yaralı.Kabullenmeye zaman ayır, delir, çirkinleş kimsenin umrunda değil ama sonunda kabullenmen gerektiği fikrine alışman lazım.Yoksa senin de kitabın tozlu bir yığının arasında duruverir seneler sonra.Hayata karşı öfkenden nasıl da hayatını yaşama fırsatını kaybettiğini okur insanlar.Bu zaten bizle ilgili de değil.Sen ben o.Derdim yok benim, mutsuz değilim ben. Dünya mutsuz ve ben onu olduğu gibi görebiliyorum. Sen de çıkıp şu pasajdan, bir göz at caddeye.Başka yerinden bak dünyaya. Melis. 05.2016
0 Comments
"And in the middle of my chaos, there is you." "I am always between two worlds, always in conflict. I would like sometimes to rest, to be at peace, to choose a nook, make a final choice, but I can’t. Some nameless, indescribable fear and anxiety keeps me on the move. On certain evenings like this, I would like to feel whole. Only a half of me is sitting by the fire.""I want to write a novel about silence. The things people don’t say." "Choices." "How fragile we are, between the few good moments."
İnsan bir rakı masasında hüzünlenmeyecek kadar yorulduğunda, sıradan herhangi bir günde aklının içinde boğulmaya başlıyor.Ellerinin üzerinde yara izleri varmış, olsun, artık ellerine bile bakmamaya başlıyor insan.Çok isyan etmeden öfkeleniyor hayata.Klişe ama yapacak bir şey bulamıyor çünkü hepimiz klişe hayatlar yaşıyoruz.Makul uzaklıklardan hoş görünen başka hayatlara imreniyoruz bazen.Bilmeden-etmeden.Ne kadar görürsek görelim daha kötüsüne hiç doyamıyoruz.
En kötüleri gelip geçtikçe ellerindeki yaraların tekrar açıldığı kocaman çocuklar. Birilerine merhem olma duygusunu hiç anlamazdı adam.Şimdi anlıyor. Kendinden daha çok iyileşmesini istediğin insanlara denk geliyorsun.Belki de tek bir insana.Ama önemli değil adı ne olursa olsun, ne kadar parçalanırsa parçalansın ve ne kadar kendini siktir edip ona adarsan ada herkes kendi can sıkkınlıklarına seni de hiçe sayar. Bir rakı sofrasında olmayabilir adam, ama gözyaşlarının bile sek aktığı bir sofrada tek başına doldurur bardağını nefret ettiği alkolle. İnsan en çok nefret ettiği şeyin kölesi oluyor. İlla nefret mi etmeli be ' diyor adam İlla bir kenara mı fırlatmalı seni senin beni kabullenmen için. Cevap gelmez. Bazı masalar bile dayanamaz onca saatlik iç acısına ve onca senelik hayal kırıklığına. Adam susar. Neden sustuğuna dair sorular soran kimse durup 'dinliyorum' demez. Şimdi hayatın en köşesinde, zamanın asla geçmeyeceği bir yerde oturuyor. Gelmeyen biri için üzülmeyi bıraktım Bıraktım ..diye diye bırakabileceğini sanarak. Ama adam, büyük bir kayıp değil.Büyük bir kazanç hatta gidişi.Bazı insanlar gelişleriyle değil gidişleriyle önem kazanıyor.O zaman diyor adam, bu kez gitme sırası bende. Ama ya hiç gelmediysem? Ellerini korkunç gerçekler üzerine örterek sonucu olan haykırışlara kulak kabartacak kadar aşık kadınlar var. Bekleneni asla getirmeyen çıkmaz sokaklar var. Bütün acılara sebep, daha çoklarına gebe; telefonda ağlayan, rakı masasında susan, gelmeyen tüm adamlara inat bir dünya. Kimsenin anlamadığı şeylerin ortasında ağlarsan gözyaşlarını asla durduramazsın. Böyle bir şarkı. Melis. |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|