Çocuksun.
Sıkıca kenetledin ellerini uçmaya heveslenen balon ipin üzerine. Yol kenarlarında yürürken korkusuzdun; bilmediğin yollara saparken böğürtlen kokusu duydun. Eve iki kişi dönmek de güzeldi, evden gitmek de. Kendindin, ne kadar üzücü ve zor olsa da, ne kadar karışmış olsa da saçların bir sabah, ellerine tütün kokusu sinmişse de geçen geceden ve ne kadar anlamak istemesen de. En hoş aromadır insanın kendi olabilmesi. Ağzında tadı kaldı, bir yandan ya eski tadı alamazsam diye tedirgin oluyor bir yandan biraz daha tadabilmek için çırpınıyorsun. Üstünden zamanın geçtiği her şey gibi bu olay da 'zamanla geçmedi'. Herkesin tek bir tanım üstlenmek için can attığı dünyada sen, zaman zaman herkes olmak isteyen birisin. Kadınsın. Kısacık saçların, upuzun kirpiklerin, boynun bembeyaz sanki tuval üstündeki gök'ün en bulut hali, ellerini birbirine kenetlemiş ve kendini sakinleştirmeye çalışıp durmuşssun. Sakinleş, belli etme, açık olma -açık olursan kalpleri kırılır, kızma-kızarsan kalpleri kırılır, çok mutlu olma-mutluysan-- O sandalyeye yaslandığında belinde yük olmuş bir gelecek yansımasın karşındaki aynaya istiyorsun. Odaklandığın bir nokta yüzünden etraftaki her şeyi panaromik bir yanlış anlaşılmayla resmediyorsun. Tutun, en çok kendi hissettiklerine- biliyorsun- ve haklı olduğunu biliyorlar. Gelişigüzel bir kitapsın masa üzerinde. Önemli değil hikayelerin, sayfalarında saklı her şey soluyor. Her şey bir çöpe, bir kenara, gözden uzağa mahkum edilene kadar değerli.-sen de öyle oluyorsun. Kendi kendine yazmaya çalıştığın yeni hikayene eskileri karıştırmadan devam etmen gerek. Saçlarına düşen sarı ışık kadar güzel duruyor verdiğin tüm kararlar üzerinde. Yani yaptıkların hata olsun veya olmasın, bir kitap kendini yazamaz, bir çocuk bırakamaz balonun ipini, bir kadın sakin kalamaz; inkar etmek de değiştiremez gerçekleri. Ne zamandır yazdıklarımı okumamıştım.Gerçi ne zamandır yazı da yazmadım.Neyse.Mükemmel olmasa da buraya bırakıyorum. M.E
0 Comments
O köprüye attığın adımlar çok büyük, çok emin ve biraz durup derin nefes alsan hissedeceksin; çok sallanıyor.Altından geçen sular birbirine karıştıkça daha da gür, daha da dalgalı kalıyor birikmişlikler. Gerçek, yerle sen arasında bir yerde gizlenmiş ve en çok cılız hayallerinin göğsüne batıyor.Bir bağının olmadığı yerlerden kopamıyor, kafanı tamamen bura'ya çeviremiyor, elinde olmayanları bir türlü aklından atamıyorsun.Biraz inatçılık, biraz delilik, biraz çocukluk, biraz şikayet var tüm hareketlerinde. Budapeşte'de bıraktığın bir kutu kibrit oluyorsun, Prag'da bir şal, Venedik'te turuncu bi içki, Slovakya'da sessiz kahkaha, Paris'te hayal kırıklığı bir umut çıktığın yolların hepsi dolanmış ayaklarına asla onlarsız ilerleyemiyorsun. Siyah bir boşluk hayal et gözlerini kapayıp. O şarkı hala çalıyor kulaklarında ve sözleri hala dokunuyor anılarına. İstediğin kadar ileriyi planla, birkaç sayfa geride bıraktığın olay örgüsü baştan sona değiştiriyor kitapları. Peki bir zaman dilimi benim göğsümün ortasından kaldırıma dökülüyor ve bu sabah dünyanın en soğuk kışı, içimden çıkıyorum -da, bu yara kapanınca geri dönemeyecek miyim kendime ben? Peki, küçük bir çocuk ellerinden alınmış küçük bir ayıcık özlemine uyumaya çalışırken her gece kabus görmeye devam ediyor, bütün bunların kışla mı alakası var yoksa her zamanki gibi arkamızı dönüp anlamadım diyip işin içinden çıkıp gitmek mi gerek? Siyah boşluk bir hayalden ibaret değil, aynaya koş ve gözlerine bak ikinci saniyesinde fark edeceksin; simsiyah bir şey var ruhunun olması gereken yerde ve elindeli tek beyaz şansını kaçırdın. Benim için umut, umutsuzlukta gizli. Bunu illa söylemem mi gerek? M.E "i am afraid that if i open myself i will not stop pouring. (why do i fear becoming a river. what mountain gave me such shame.)" -Jaime Oliveira Kocaman basamakları olan merdivenlerde dizlerimin bağı çözülürdü.
Ya adım atmayı bilmiyor ya da öğrendiğim her şeyi bir süre sonra unutuyordum. Unutmamak için yazdım. Hem tüm adımlarımı, hem tüm basamakları, hem düşüşleri, yükselişleri, düzlükleri, engebeleri yollar değişiyordu, değişen yollar ve insanları yazdım. Her şeyi unutuyorum ve her şeyi hatırlıyorum. Detaylarına kadar yazdım kafamdaki haliyle her şeyi. Uydurmadığımdan emin olmak için şüphem olan satırlarda özür diledim. Böylece ne yaşadıklarımı unuttum ne unuttum sandıklarını. Artık ora'da olmadığım her yeri tenime, verdiğim sözleri tutma inadımla baş edemezken bile, ateş böcekleriyle ilk tanıştığım kapkaranlıkları aklımın en derinlerine, kendi kendime devam edecek sebepler buldum sanarken de; bir sabah balkona çıkarken sigara paketinden çocukluğumun sarılı olduğu şarap lekeli çarşafı yakarken, tarih tekerrürden ibarettir, ben olduğum yerde dururken yerimi başkalarının almış olmasını göz ardı etmeye çalışırken, ayaklarım buz gibi ve zaman konseptine hiç bulaşmamış bir kadının zamanla yok olması gibi, kadehlere artık alkol yerine gökyüzü dolduruyorum. Tüm o anlamsız şeyler nasıl da anlamlanıyor iş işten geçtikten sonra. Bir döngü var ve bu döngüden çıkılır mı bilemem ben. Hiç elini tutabilir mi en kötü tarafını bile sevmeden? Hep kötü tarafın. Ya artık iyi olmak için şans yoksa. M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|