Yenilmiyorum, yanılıyorum.
İlk kez bir kurala, bütün insanların sokaklarına, bütün kağıt parçalarının damgalarına, bazı dün'lerin sonuçlarına uymak zorundayım. Çok yüzeyde bir yer bulup derinden kaçmak zorundayım. Merak edersen diye ufak notlar, çözülmesi 2 saniye bulmacalar, dolana dolana bana çıkan yollar bırakamıyorum. Bugün bir yanım kendime hiç benzemiyor, 'nasıl değişmişsin' diyenlere cevap veremiyorum. Ben yıllar sonra bile hala ilk arabamızı bi çocuk edasıyla seviyorum, annemin lila ayakkabısına hayranlık duyuyorum, ilk okuduğum kitabı satır satır hatırlıyorum, en sevdiğim şeyden asla vazgeçemiyorum. "En" ve "tek" aynı anlama geliyor farklı referanslarımda. Bir kağıda anlamsız iki çizgi çiziyorum ve çizgiler mesafe oluyor- yol yıl- yıl yol gidiyorum. Nereye bakacağımı bilmiyorum ama nereye bakmamam gerektiğini artık çok çok iyi-- seni soracak bir kadının bakışlarının henüz üzerime düşememiş olan ağırlığından kaçmaya çalışıyorum. Bir avuç su oldu tüm üzüntüm, içinde çırpına çırpına boğuluyorum. Eskisi kadar canım yanmıyor ama kabullenemiyorum. Canın yanıyor, biliyorum, koca omuzlarında taşırsın gibi duran 3 beden büyük yenilgilerin; çocukluğunu ağlatan kabusların var. Suçlanamayacak kadar yani, suçlanamayacak kadar böyle işte. Beni olmadığım gibi hatırla. Biraz güzel, hala umutlu, hep güçlü. Ama ben bir Divan şairi değilim sevgilim, bu da bir şiir değil hem. Filmlerdeki gibi kocaman kurtuluşlar getiremem avuçlarımda, bekleme öyle şeyleri benden. Kusura bakma en özenti tarafımdan yazıyorum bugün. Aramızda birkaç metre varken böyle güçsüzsem kilometrelerce gidip dönemediğimde ne olacak? Kendime sarılıyorum bir cevabım yok, yahut tek cevap bu ve başka bir şey ummaya gerek yok. Ağlıyorum ama bu bitecek. Bu içimden kopan parçalar da alışacak. Ağlıyorum ama bir sonu var. Bir de sorum var ama sanırım hiç sormayacağım. Bensiz kime günaydın? Melis Erdogan
0 Comments
Anlayamıyorum, kızamıyorum, gidemiyorum, duramıyorum olduğum yerde.Aklımı bir yerde bırakmışım, yeni fark ediyorum.Dönüp dönüp duruyorum etrafımda.Gölgemin üçe ayrıldığı yerde, peşimden gelen birileri var gibi hissediyorum.Oysa yok kimse ve ben de bilmiyorum nereye gittiğimi.Bilmiyorum.Neyin iyi gidip neyin kötüye gittiğini.
Kalabilir mi, kaldığı yerde durabilir mi hep, kaçar mı yoksa bir seçenek mi gitmemek? Bir arada kalmak için sarfettiğim çabaya bakarak parçalarıma ayrıldığımı söyleyebilirim. Sesim çok çıkmıyor, boğuluyorum.Her yeni karşılaşma bir yeni savaş, bir yıkım; kazanmıyor iki taraf da. Ellerimizin paramparçalığını birbirimize bulaştırırken ve kötü bir şey yapıyoruz sanıp da dünyanın en iyi şeyini yapabilmişken, Üzüntülerin, sıkıntıların, mecbur sandığımız sonların kalmaya olan hevesleri bizim onlardan kaçmalarımızdan daha mı fazla? Üstelik şöyle diyordu yazan kişi bir yerde, “Herkesin yatacak yeri var ama kimsenin kaçacak bir yeri yok." Kaçacağım yeri çok iyi biliyorum. Olup bitenler Bu sessizlikte Bana çarpıp çarpıp geri dönüyor.'Tut' diyorum.Ellerini kalbime duvar yap ve çarpmasına izin verme hiçbir şeyin. Ellerinde yumrukluyorsun kalbimi.'Tamam' diyorum, kırdığın yerden yapıştır şimdi. Şu şehirde bir çocuk sana çok benzedi diye, annem en sevdiği anısını saçların gibi dağınık betimledi diye, vücudumu gezen morluklar tıbbi bir tanım bulamadı diye, ne gün beni kırsan saksıda çiçek boyun büktü diye, sana anlatamadığım ne çok şey varmış, beni dinlemediğin ne çok gece, şimdi gittiğim yollarla orantılı sessizliğimin herkese değil sana ait yanından, şu avuçlarına bir kere bak, hiç mi iz bulamadın benden, bir kere bak, ben onları sevdim, lütfen iyi bak, öldüm, bak, meğer kimseye gücüm yokmuş içi boş duvar gibi yıkıldım, meğer zaten duruyormuşum konuşunca fark ettim, bir şehirde bir çocuk sana benziyor diye kaybetmeyeceğim aklımı fikrimi çünkü gerek yok o şehirlerde sensizliğe. Madem bir omuzda anlaşılmanın verdiği huzura yaslanmak yok, o zaman başıma dik durmasını emredeceğim. Elimde bir iğne bir iplikle gezerken bana ağzımı değil söküldüğüm yerleri dikmeyi öğret, gitme. M.E "Bu duyguya başka bir ad bulmak gerek; “içine taşınması” gibi bir şey insanın.Kendini sonunda evde gibi hissetmesi." Gözlerin dolmuş ve bir şehrin kapkaranlığında, tanımadığın bir sokak başında dikilmiş boşluğa bakıyorsun.Ellerin donmuş olsa da ısınmasınlar diye sürekli kaçıyorsun.Yakın bir zamanda, uzak bir otobüs durağında, saçların tepeden bağlanmış ve üstünde gri dantel elbisenle 'bu işin içinden çıkamam başka türlü' derken kendini kaybetmeyi, kendinden gitmeyi bekliyorsun.Duyduğun her şey rüya, gördüklerin asılsız, planını yaptığın şeyler büyük ihtimalle öyle çok aykırı ilerleyecek ve yarın göğsünde bir ağrı ile uyanırsan kendinden başkasını suçlayamazsın.Seni durgun kılan o duyguyu kırmak istiyorsun.Bir yanda bu herkese meydan okumaların, öte yanda kendine gelince bile göre, için sızlasa da istediğin her şeyden vazgeçip başka birilerinin istediğine göre hareket etmelerin.Orta yerde öyle nehir gibi durgun, okyanus olacak kadar gelgitli; her üzüntüde tuzlu bir damla oluyor akıyorsun kendi gözlerinden.Boynundaki o çarşamba kokusu nereden geldi, nereden sızdı yüreğine? Gözlerine doldurduğun kelimelerle gitsen bir kere avucunu açıp 'dök' demeyeceğini bildiğin için kendine hakim olmayı es geçip saatler ve satırlar boyu yazdığın her şeyi, başarının rezilliğinin insanların bir can sıkıntısında etiketleyebileceği şeyler olduğunu, gecenin bir'inde kapı eşiğinde birkaç saniye oyalanıp gitmeden dönüp sana gülümsediğine yemin edebileceğin gerçeğini, dünya ne kadar hızlı ve ne kadar yavaş aklın almazken bıçakların iki yanına ayrılan kısa mutluluklarını ve kasım ayında habersiz başlayan bir sonu reddedemeyecek kadar çocuksun.Tüm cevapları çoktan biliyor olmanın seni soru sormaktan alıkoyduğunu açıklayamaz ama deli gibi çırpınıp dururken, evden yalnız çıkıp eve iki kişi dönmüş olmanın tarifi yok bir aşka dönüştüğüne şahit oluyorsun.Dumanı havaya üflerken başını sola yasla, konuşmadan önce ufak sessizlikler yarat kendine, aklında belirgin olan her şeyin dışarıya soru işareti görünmesini sağla, ait olmadığın yerlerde uyumaya çalışırken göğsüne saplanacak sancılardan korkma, bu enkazı sindiremeyeceksin ve sinderemeyecek dünya, gelip güneşi dizlerine yatıran adamların adını unut, izin ver hayatın kestiğin yerlerden sızlasın, gücünün yetmediği kararları başkaları adına verebilmeyi dileme, gerçek olmayacak şeyler için söylenen 'belki' lere inanma, gri apartmanların güney cephelerine bakan odaların anneliğe pay biçen hıçkırıkları da dahil bu üzüntülere;sen karşına çıkan her şeyi doldur bavula ve en iyisi sadece yanında olan şeylerle çık o yollara.Kanacaksın belki bir çocuk sevgisine, ellerin üşüdüğünde hediye edilen eldivenlere, dizlerin ağrıdığında diz kapaklarından öpülmelere ve belki uzun bakışların altında olduğunu sandığın duygulara.Kan.Ama ne kadar ağır olsa da bıraktığın yerden yaşamaya çalışacağın düğümlerin olacağını biliyorsun.Tüm geçmiş zamanlı cümleler bu hikaye başlamadan kurulmuş ve geri dönülmeyecek sözler çoktan verilmiş.Görmüyor musun kendinin sandığın hikayelerin kahramanları çok başka.Kendini arayıp o'na denk gelmelerin hep bu yüzden.Bir tek şey aklında zaten-hep dursun-bir geçmişten vazgeçip senin geleceğine dahil olamayacak kadar uzak herkes sana.
Kutsal bir kitaptan düşüyoruz dünyanın ortasına sevgilim, yorgun değil yeniğiz, yalnız değil çaresiziz, geç değil bizim için ama birbirimizi bırakmamaya savaşmak için fazla tembeliz, dünya kadar eski bir hikayedeyiz şimdi.Okunuyor muyuz, okundukça bitiyor muyuz? M.E Sevmeni istiyorum beni-Roni Margulies |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|