Her hikaye, anlatıcısına ve dinleyicisine göre değişmez mi zaten?
Geçmiş zaman sayfalara dökülür, geniş zaman üzerine çöker kahramanın, gelecek zamandan bahsetmek için gerekli koşullar yok. Yani uzun lafın kısası, zaman;direklere çarpar. 'Zamanla geçer' laflarının altında kalır, zamanın asla uymayacağı bir plan yaptığımızı fark ederiz. Hikaye bitmeye başladıkça başka sonlar arar dururuz. Çırpınırız. Duygulardan uzak durmaya çalışırız. Zaten çoktan berbat ettiğimiz her şeyin içine, kaskatı birine dönerek iyice sıçarız. Hikayelerin kahramanları kendileri için yaşamaz. Başkaları için yaşamaya başlamışızdır. Gövdemizi ayakta tutan artık alışkanlıklarımızın iskeletidir. Ne hayal, ne rüya, ne tutku, ne istek. En yalın haliyizdir kaybetmenin. Birden bire her şey çirkinleşir. Henüz olmadıysa da, hikaye bizi hep buna hazırlar. O gereken yerlerde haykırdığımız suskunluklara küs kaldık. Fırsatımız varken konuşmadığımız her şeyi şimdi sorguluyoruz. En çok kendimize yük, en çok kendimize beklenmedik bir yol oluyoruz. Bazı şeylerin artık önemi yok, yok, yok, anlamıyoruz bazı şeylerin artık hiçbir önemi yok. Çok güzel bir şeye baktıkça ona benzerim sanmak çocukluğumun en güzel uyku vakti hayali. Ama bak kurallar değişmiş. Artık aynalar haklı. Düştüm diyemediğimizde ayağım takıldı diyoruz. Kanamaktan korktuğumuz kadar kaybetmekten korksak belki daha güzel bir çocuk kalırdı içimiz. Ama en çok ben bilirim hikayelerin ortasında can veren bir yazar için her şey güzeldi diyip selam vermek de bir elveda'dır. omnia mutantur, nihil interit. “her şey değişir, ama hiçbir şey yok olmaz” M.E
0 Comments
Dün geceyarısı, bu geceyarısı ve her gece; kimsenin cesaret edemediği bir hisse rastladım diyorum anlıyor musun?
Turuncu bir ışık hapsolmuş odamda her gece neden en çok aptalların cesareti olur diye düşünüyorum. Burası çok güzel bir çiçek bahçesiydi, sen ayakkabılarınla mı girdin.Olsun. Neden inceldiği yerden kopamayan şeyler de var? İnsan aklıyla öğrendiğini sanar ama esas kalbiyle bilirmiş. Çok ağladın, çok sustun. Saat geç olmuş diye kendine kızdığın oldu, daha da geç saatlere özlem duyuyordun. Hep en çok kızdığın için gürledin.Hep en çok öfkeni konuştun. İnkar etmek bir şeyi yok etmekle aynı şey mi? Herkese anlamsız gelecek bir sürü soru sormak istiyorum 45 dakikalık muhabbetlerde. Ayağıma takılacak taşlar dizdim geleceğe, farkındayım. Ama ben korkmadım, korkmuyorum diye kendimi de affediyorum. Yolu geçerken elimi tutmuştun.O elimi kalbine koyup uyuduğum bir gece oldu, unutma. Bir saçmalık var aklımda, orası çok dağınık, çok karışık. Toplanmıyor bazı kırıklar, unutma. Ne diyorum bilmiyorum.Eğer sen biliyorsan, neden bildiğini hiç unutma. M.E Aynı anda 3 kişiymişsin.Aynı anda şimdi, yarın, dün.Aynı anda hem unutmuş, hem hatırlıyor.Dizlerinin üstüne çökmen için kaybetmene gerek yokmuş.Hapsolmak için dört duvara.Saklamak için kitlemeye.Şimdi hangi anahtarla açacaksın göğe açılan pencereleri?Aynı anda hem kendin, hem olman gereken, hem olmak için can attığın kişiymişsin.Aynı anda kol saatinde tiktak akıp giden zaman, iyi olsun diye çırpınıp durduğun hayali bir gelecek, takılı kalmış bir bozuk plak şarkısından ibaret geçmiş.Düşeceğin yeri biliyormuşsun. Takılacağın taşı biliyormuşsun.O sokaktan geçersen o duvarda yazan yazıya üzüleceksin. O sokaktan geçeceksin biliyorsun. O yıkık kapına her geldiğinde yeniden içeri gir diyeceksin. Bak bunlar hep senin kendine batan dikenlerin. Ama sen ne zaman kendinle savaşsan hep yenilirsin.
Bir yıldız kaydı, bir şarkı çaldı ardından. Kayıt M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|