Gece 3 ile 5 arası yaşanan her şey çok sessiz, oldukça akılda kalıcı ve sabaha karşı gerçekliğinden emin olamadığınız şeylerdir. Otobüs duraklarına doğru çıkılan yollar çatı katlarının yıldızlara ulaşabileceğiniz çıplaklığında son bulabilir. Başka şehirlere gitme planları bir anda suya düşerek bulunduğunuz noktada öylece dikilmeye aşık olabilirsiniz. Gece 3-5 arası aldığınız kararlardan ne çok emin olursunuz ne de öylesine anlık kararlar olduğuna inandırabilirsiniz kendinizi. Aralarında kuşak çatışması olan eş zamanlı başlangıçlar keşfedersiniz. Birbirine ölesiye benzeyen aykırılıklar görür, şaşırsanız da böyle bir şeyin mantıksızlığına rağmen kabullenmek durumunda kalırsınız. Bu saatler, birkaç anı paylaşıp birkaç hayale ortak olunacak saatler halini alır. Tüm dünya üzerinde sanki yazılı olmayan ama çokça ciddiyet içeren bir kuraldır bu. Gece 3-5 arası ne olursa olsun asla tamamen kelimelere dökemez, tamamen aklınızdan silemez, her ayrıntısını hatırlayacak kadar hayatınızın merkezinde tutamaz ama kenara atacak kadar vaz da geçemezsiniz.
Ertesi gün alınması gereken kararlar. Sabaha karşı kendisi olmanın tüm basitliğine rağmen bölük pörçük huzur avuçlamış kız çocukları yataklarına umutla girer. Gece girdiklerinden daha büyük bir umuttan söz ediyorum. Bu sonunda dinginliğe kavuşmanın, sonunda eve varabilmenin, ne olmuş olursa olsun birkaç saniye bile olsa geride kaldığını bilmenin dinginliğidir. Ama zaman geçtikçe dingin zannettiğimiz o his çaktırmadan büyür durur. Orda burda, alakasız vakitlerde hissederiz. ve yine anlam verip özlem duyduğumuz vakit geceyi bulur. Gün içinde tüm yoğunluk içerisinde debelenirken gecenin sunduğu gizli saklı dünyayı yok sayamaz ve istemsizce en günah düşüncelere dalarız. Elma şekerleri, doğum günü notları, yıldız takımlarından lambalar, tüylerden örgüler, salıncak gıcırtıları, kuş sesleri, çim kokusu, böğürtlen lekesi...kendine has her detayı ile verdiği hazzı inkar edemeyeceğiniz düşünceler kuyusu. Bazı çok sıradan günler ardından tek elinizde kalan bu boşluk olur. Varlığını kanıtlayamayacağınız ama yok olduğuna kimseyi ikna edemeyeceğiniz o boşluk. Bir kendine dönme çabası içinde gürültülü kalabalığa atılan adımın kendi izdüşümü üzerinden anlamsızlaşan hamleler bunlar. Gün batımına kadar kurtarılan, kaybolmaya yaklaşan, kan döktüren, ağlatan, endişe uyandıran memleket kurtarma çabalarının yankısı bu gerçek hayat. Çirkin kelimeleri olan çirkin adamların elinde olan gücün bir şekilde etkisini hissedecek olmanın kesinliği. ve tüm bunlar arasında bir de herkesin birbirinden farklı olan kendi boşluğu içerisinde temiz hava solumaya çalışması. Birbirini bulduğu anda kısa devre yaratan bakışlar, bilmiyorum kaçıncı kere yeniden, ama yine bile isteye bir yabancıya inanmak özlemi ile, fakat artık kalplerinde kin ve öfkeden başka bir şey büyütemeyenlerle aynı otobüslerde seyahat eder olduk. M.E
0 Comments
Bir 'ertesi gün kararı' alınmalıydı. Önceki gece yanaklarım ateşler içinde kızarmış, ellerim karıncalanıyor, gözlerimi odaklamakta güçlük çekerek elimdeki şarap şişesine ısrarla sarılıyorken kendi kendime yarın 'ı düşündüm. Ertesi gün' ü. Böyle akşamları sonraki sabaha bağlayan gecelerde ne olacağını asla kestiremem.
Akşam üzeri 6 civarı balkonda yakmaya çalıştığımız mangal ızgaralarını evimden çok gittiğim başka bir ev mutfağında temizlerken buldum kendimi. Babamdan öğrendiğim bir iki numarayı kullanıyordum. Önce bir güzel yıkadım ve ardından soğanı bölüp ızgaraya sürdüm. Soğansız mangal mı olur derdi annem hep. Soğansız mangal olmaz diye birkaç da soğan attırmam lazım ateşe. İnsanlar genelde ya haftasonları ya da kutlanacak özel şeyler olduğunda mangal etkinliklerine girişir. Biz artık kutlanacak şeylerin olmamasından bıkmış, haftasonlarının gürültüsüne dahil olmaktan da usanmış olduğumuz için haftaiçi her gün bir piknik sofrasında ateş başında bulur olmuştuk kendimizi. Yeri geldiğinde bira elimizde top oynadık mahalle özlemi çeker gibi, yeri geldiğinde hayatımızı çok büyük değişikliklere sürükleyecek rakı masaları kurduk isin dumanın orta yerine. Büyük bir rahatlama buldum ben bu sofralarda. Başlarda yabancılık, heyecan, utangaçlık, sonlara doğru alışmışlık, güven, huzur ve her şey bitip bir daha aynı sofraya oturamayacak duruma geldiğimizde ise koskoca bir yalan içinde debelendikçe çirkinleşen insanlar. Bu akşamki mangal farklıydı. O an bilmiyordum ama hem son hem de en unutulmayacak olan bu olacaktı. Temizlik bitti, mezelere giriştim, etler ayarlandı, sofrayı kurdum...Yedik, içtik, güldük, sohbet ettik yine saatlerce. Bir ben bir de hayatın beni biraraya getirdiğine hayret ettiğim dört kişi daha. Şimdi düşününce aslında pencereden kafamı uzatıp sonra kendi hayatıma geri dönmem gerekirmiş belki de diyorum. Ama o an hayatımın kapısından çıkıp onlarınkine dahil olmam gerekiyor gibi hissetmiş ve bu isteğe karşı koyamamıştım. Sohbet aralarında ufak sessizlikler oluyor ve tek tek herkesin yüzünde orada olduğuma dair bir memnuniyet belirtisi alıyordum. Çünkü ben bu' yum. Bir yerlerde bulunmam eğer ufak da olsa bir memnuniyet yaratmıyorsa ordan gitmek için tutuşur içim. Biraz bile göremiyorsam varlığıma duyulan bir minnettarlık- kaçıp gidesim gelir. Çünkü içimden öyle çok geliyor ki ben olmak; engel olamam mutlaka bir şeylerin sadece benle ilgili olmasına. Ufacık, süresi belirsiz, tepe taklak yokuş aşağı giden hayatımda belki de beni huzura en çok yaklaştıran şey bu beklenti. " Hiçbir yerde boşu boşuna bulunmamak, hiç kimse için öylesine biri olmamak, hiçbir zaman sadece zaman geçirmek için bir şeylere adım atmamak." O memnuniyeti gördüm o gece. Saat yavaş yavaş gece yarısına yaklaşıyorken sigara sarıp biri bitmeden ikincisine dönmeye başladığımızı idrak ettim. Zihnim rahattı. Zihnimin rahat olabileceğini öğrendiğim andan itibaren ise düşüncelerim kafamı acıtmayı bırakmıştı. Bazı şeyler bazen olması gerektiği için olur. O gece, gece yarısını birkaç saat geçtikten sonra nedense mutfağa gittim. Ya daha fazla alkol istedim ya da yiyecek bir şey bilmiyorum. ya da sadece her şeyi daha çok kendimle ilgili hale getirmek için odaya taşıdığımız piknik sonrası muhabbetlerinden bir süre uzak kalmam gerekiyordu. O da geldi ardımdan. Mutfak tezgahına bakan eski kanepeye oturdu. Ben de hemen yanındaki sandalyeye. Zihnim sakinleşmişti dediysem de en sakin haliyle bile karman çorman bi yerdir orası. Konuşmaya neden ve nereden başladım bilmiyorum ama konuştukça kendimi anlamadığımı fark ettim. Bir süre sonra kendimden çok uzaklarda bir yerlerdeyken O konuşmaya başladı. Sanki sarhoş ve kibirli benliğime tokat atar gibi kendimi kaybettiğim yerlerden toparladı beni tek tek. Bir saniye..iki..üç..bir saat. Sonunda başladığım yere dönebildim ve bunu O yaptı. O an fark ettim ki ben uzun süredir nasılsa kimse beni anlamaz diye saçmalıktan başka bir şey anlatmıyormuşum. Vazgeçmişim mantıklı olmaktan çünkü bunca kargaşa içinde ne kadar mantıklı olursam olayım hiç tamamen anlaşılmamışım. Artık neyden bahsettiğimi ben bile unutup, konuşma sonlarında başta savunduklarımı yerer hale gelmişim. Yani kısacası ben de onlardan biri olmuşum. Umutsuzlaşan, körelen, kaybolmuş biri. ve çok alakasız bir gecenin 2'sinde, ilk kez kendi kendimi anlamak yerine bir başkası tarafından anlaşılınca bunu fark ettim. Elimden tuttu ve başlangıca gittik. Elimden tuttu ve sonunda bana güvenebileceğim bir şeyler olduğunu gösterdi. -güvenebileceğim- ta ki , güvenimi kırana kadar. Ben hiçbir şey istemem-ama bende dünyanın bütün hayalleri. M.E Her yarınla başka günlerin beklentisine düşer, her gün sonunda sabaha göz açmaktan yorulur. Bazı sancıların acıtmadığı ama süründürdüğü koridor fayanslarında anılar tuzla buz durur. Bazen soğuğundan taş kesilmiş ellerine artık dokunamasa da geçmişten bir örtü olur sarılır şehir.
Ne zor özlemek. Ne kolay yok saymak. Uygun bir mesafeden hep ufacık görünür koca koca iç hesaplaşmalar. Sağ şeritte son sürat, solda durur gibi akar insan trafiği. Bir yere ulaşmak değil, ulaşılan yerin son durak olmaması oturur içine en çok. Kirpik uçlarımdaydı hani huzur? Hani parmak izlerime dokundukça daha kalıcı olacaktı tüm yeminler? Bir baş ağrısı gözlerimden dolup taşana dek şakaklarımı zorlar her gece. Çünkü her gece artık affetmek için can attığım hataları yapan ama asla özür dilememiş insanlarla dolu. Affetmek için fırsat beklerken, af dilememiş yüreklere nasıl güvenilir? Sıkıntı hayallerin gerçekleşmemesinde değil Sıkıntı gerçeklerin asla hayal ettiğimiz gibi olamamasında. Bir insan bir insana nasıl hem bu kadar yakın hem böylesine uzak- M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|