Tüm dünyanın hissettiği şeyi hissediyorum. Her an, bir önceki ve bir sonrakinin farkındalığıyla işliyor “insan” denen dinin çarkları. Daha önce buradan geçtim mi? Bir daha buraya düşecek mi yolum?
Tatlı bir sabah kahvaltısıyla başlayıp, kapı eşiğini geçer geçmez kaosa dönen günün refleksine ayak uyduruyorum. Bir yerlerde “bazen”ler iyi, “genellikle”ler yoruculaşıyor. Bir yerlerde her zaman istediğim eğrilerle ilerleyebilecek mi ihtimallerim? Menteşeleri eskimiş hantal bir kapının çıkardığı hafif çığlıkla irkiliyorum. Kulağımın ardındaki dünyanın seslerini çok iyi biliyorum. Çok iyi bildiğim şeylerden artık sıkılmaya başladıkça, bilmediklerimin tenimi hırpalar gibi buz kestiğini fark ediyorum. Hatıralarım sayıca birikmeye başladıkça mı daha iyi anlıyorum insan olmayı? Mutluluğa da, hüzne de, yalana da, doğrunun yıkımına da denk geliyorum ama sırf kendim olarak toplamda kaç ettiğimi bir türlü çözemiyorum. “Bir” kız çocuğu, “bir” aile, “bir” hayal..? Üzerinde “Tek kişiliktir” yazan bir eve olan, olduğum ve olacaklarımla birlikte yerleşiyorum. Mide bulandıran bir anilikle esen ve öylece duran rüzgara direnememiş saçlarıma makas bile engel olamıyor. Ellerimin artık ceplerimde rahat duramamasından ve plana uygun gitmek adına bakışlarımı hızlıca kaçırdığım elma şekerinden de artık çok yoruluyorum. Bir yerden taşınırken bir yere, aslında senelerdir yerleşememiş olmanın kelimelerime sindiği bir barizlikle “umursamıyorum” diyorum. Doğru mu söylüyorum? Bir tek ben suçlu değilim ve bir tek tüm hissettiklerimle tüm hissetmemeyi dilediklerim yüzünden hiç anlaşılmıyorum. -anlaşılmıyor muyum gerçekten? Yakında, bir gün tüm bu karanlığı parçalayıp gökyüzüne dağıtacağım. Tüm takvimler ve tüm saatlere ötelenmesi için daha hafif bir gece yaratacağım. Kucağımda en sevdiğim şarkı, boynuma dolanmış bahar, adımlarımla ardımda kalan bir yol ve zihnimde düşündükçe uzayan bir gelecekle uyuyacağım. Bilmeden ağızlarından çıkan her kelimenin gerçek anlamını onlara ninni gibi söyleyeceğim. Rüyamda gördüğüm hayatın gerçekliğini mırıldanırken hiçbir şeyden haberim yok gibi çekineceğim. Bir insan, başka bir insanın ya aynısıdır, ya aynası. Kendine her baktığında, kurmaca bir gün doğumuyla gerçek bir günü darmadağın eden insanlara, daha anlamını bile bilmedikleri bir soru soracağım. Açığa çıkarılmış bir düzenbazlığı var samimiyetlerin. Kendini dalgalardan kıyıya atmış paramparça bir yelkenin savaşını hatırlamayan sahil kalabalığı gibi. Direnişin artık alenen yok sayıldığı küsüratlı bir zenginlik peşinde aç gözleri. Bildiğini gizlediğin, gizlediğinden pişman olduğun da yetti. Usul bir dansa eşlik eder gibi kendini yazan bir şarkı sözlerini ve karda izini kaybettirmeye çalışan devrimin ayak izlerini resmedeceğim. Hiç’ten korkmayanlarla birlikte, birbirimizden habersiz yürüyüp, arada bir bi’ kadeh bir şeyler içebilecek kadar şanslı olduğumuz bu dünyanın hisleri de artık konuşmayı öğreniyor. İnsanlar sustukça insanlar çığlıklar içinde kalıyor. Herkesin korktuğu şeyleri bir bir bulup sakince arka planda mırıldandığım bir şiirle yeniden ortaya dökeceğim. Ben öğrendim. Birkaç kere, birkaç farklı kendim’le; ne kadar güçlüysen o kadar sır mühürlenir dudaklarına. Ama farkına varanlarla farkından gidenler arasında hiçbir ayrım yok artık. Tüm çözdüklerimi her gece yastığın altına özenle saklayıp, her sabah bilmezden gelerek yeniden düğümleyeceğim. Çünkü hissediyorum tüm dünyanın hissettiklerini. Ben de en az onun kadar suçluyum. Zaten, eğer biri yeteri kadar detaylı arasa, hepimize suçlu olacağımız bir şeyler bulamaz mı? Melis Erdoğan
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|