Beyaz bir güne neler doğabilir az çok öğrendin. Elleri çiçek kız hüznünden surat asınca öfke yakıştırıldı, ordaydın.
Kendine, sana yüklediklerinden arınmış bir sen büyütmeye başladığında çiçeklerini sulamak yerine koparan çok kişi olurmuş, tanıştın. Atlatamam sandığın şeylerin içinden geçmeye hala devam ederken, kayıplarının yasını tutman ayıplandı, alıştın. Bazı kalplerin üstü karalanmış, kara mürekkep içlerine dolmuş da sen temizlerim diye kendi kalbinin melodisini gereksizce harcadın. Bazı duyguların da cinsiyeti, görevi ve ait olduğu bir topluluk varmış meğer. Bunu yaparsan şu oldun, onu yaparsan bu; hesapsız kitapsız yaşadığın hisleri lekelemeye çalışan madur insanların önemsizliğini anladın. Geç de olsa güç de olsa, kalbinde uyuttuğun çocukluğunu ve yaşayamadığın kimi mutlulukları kendi kendine sulamaya başladın. İnsanın kendine yapabileceği en güzel iyilik, bir yıldız kayarken kendisini kaybetmemeyi ve iyileştirmeyi dilemekmiş. Gökyüzünde parlayan 3 yıldız seçebiliyorsan o gece de çok şanslı bir geceymiş, öyle der dururduk. Şehrin ortasındaki allı pullu evlerimize dünyayı sığdırırdık da, gökyüzünden ötesini düşleyemedik. İnsanlığın tarihinden kaçamaz belki herkes ama biri bile bu döngüyü kırsa, yol ortasında, yıldızlar altında sarılmanın belki bir anlamı olur. Ama belkilerle kurulsa devrik olacak cümleler çok fazla. En sahicisinden bir 'kesin' lazım öznesi senle ben olan, sen’in artık bir başkası olacağı cümlelere. Bir güne doğan her ne varsa, bir geceden batmaya başlamış diğer şeylerden doğdu hep. Gün geceden, gece günden doğarken de elleri çiçek kız kendini baştan doğurdu, bir kitabı yazmaya başlar gibi. Ne anlamsız şey şu aklından geçenlere üzülüp durmakla engel olamamak döngüsü. Fakat eğer doğru yollardaysan vicdanının rahatlamaya başlaması çok sürmüyormuş, belli. Bilmediğin ve çarpıtılmış gerçeklerden en çok sen haberdarsın ve en çok sen yaşadın. Sana saygının veya sevginin veya en ufak bir açıklamanın baştan sunulmadığı durumlardan suçlandın ama suçu üstlenmemeyi öğrenmek de lazımmış. Maalesef artık kötü niyetlerin karışmadığı ilişkiler çok uzakta kalmış. İnsanlar ve niyetleri, İnsanlar ve yalanları, Kendini her şeyden çok seven herkesin yapacağı adaletsiz yorumlardan yorulmamayı öğreniyorsun. Ne yazık ki zaman kaybının telafisi yok fakat her seferinde daha büyük yıkımlardan kurtuluyorsun. Melis Erdogan "Bahamalı martılar beni çağırdı bir ikinci bahar gecesi. İskele fenerlerinin altında oturup seni bekledim sevgilim. Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı. Gelip caydırabilirdin beni gitmekten. Oturup bir sigara içer,anlaşabilirdik." -Edgar Allan Poe
0 Comments
Is it a possibility,
hanging over an imperfect encounter belonging to the two of us? but I know it can only be a glitch, simply because disruption creates the crumbs of what may have been but can never be the indication of what will be Every pursuit ends, weighting less than the first time they begin I know how busy life gets and how unfair it enjoys treating How absolutely terrible it is to stand aware, yet pretentious in middle of all the ruction you bear Is it the suffocating truth on your clouded mind, making its way to back to endure the righteoused lies? It will be a severe and an unexpectedly sudden one burry it deep under a thousand different lives -we will have had the wondrous journey we both scripted therein the way our hands coalesce, the sight of a true and rebellious deed that neither of us can ignore and walk away from, only then it means something that we cried on each other's shoulders All that runs through the creek in the front of a home you made and are feeding by the vein that is your passion and addiction When you take the first step towards being very loud, feels intolerable standing up against someone that tends to evade know that you cannot take a step back but you can shroud the things you think, and the ones you wish would fade Wave through the lush gardens in a spring night sleep in the sun, hide behind a thousand years old rite the bottle you emptied carried a acidulous delight to the relations that fail and the ones that work the best in your mind to the aromatic goodbyes that feel like a continuum and to the clink of the glasses that hold the reddest wine there are moments spent staring at ceilings at buildings after moments of quick pulses moments where you need to leave or do something even worse: stay and do not give up on what you so happily believed. "Forgive me Father for i have sinned." Melis Erdogan Neresinden baksam bana düşmüyor ellerimle biriktirdiğim anları vicdansızca yargılamak.
Soğuk kararların alınma hızı ile, sımsıcak olanların oyalanma meyli de karışık bir gerçek. Sade tüm gerçeklerin arasından kendime en karışık olanı seçip hayran hayran izliyorum tanıdık bir yüze dönüşmesini. Soğuk kararlarla beraber sanki daha da kışa dönmüş sokaklardan geri çekemiyorum adımlarımı. Neresinden baksam yine de elimle biriktirdiğim her anın yargısı, düşe düşe bir bana düşüyor. Beyazlardan siyahları ayırmayı unutur gibi makineye atıyorum tüm filmleri ve kaygıyı. Boş bir kare yanarken artarak acıyor, kanın zaten gitmekte zorlandığı donmuş, pembe parmak uçlarım. Kendimle aramdaki mesafeyi kaparken istemsizce sebebi olduğum diğer uzaklıklara yetmiyor nefesim. Biraz daha adil, biraz daha vefalı ve normalden daha samimi olmasına ihtiyacım var gecenin. Söylenmesi zor fakat gerekmiş şeylerin, sakince yolunu bulup kendini iyileştirmesini bekliyor içimdeki kız çocuğu. Elinde yıpranmış bir ayıcık ve kabusunda aniden beliren beyaz bir kuş tüyü, diz kapaklarındaki yarayı affeder gibi tam oradan öpmesini bekliyor güzel bir rüyanın. Kulaklarında unutamayacağı bir ninninin notaları ve gözlerinde umudun silinik silüeti. Şüphesiz, tüm gözleri üzerine çekebilen ne varsa hepsinin kaderi ve yolu bir noktada sallanıp yıkılmaktan geçiyor- Yolun ve kaderin kalanında sil baştan inşa edilen sağlam bir kale bulmak için direniyor ufak kız. Çünkü bir masal anlatınca iki küçük çocuk el ele verip, her zaman 'çıkıyor karanlıklar aydınlığa'. Parmaklarının, kendi canının son nefesini verdiği yerde titremeye başlaması da çocukluğundan. Heyecanla attığı adımlara keskin bir yük binince çöküp titremesi de bundan. Ayak parmaklarından kafa tasına kadar yükselen acıdan doğrulamayıp sırtını veriyor oyun arkadaşı ve kahramanına. Beyaz ışıklarla dolu, korkunç soğuk bir odanın en yalnız tarafında istemsiz bir uykuya dalarken sığındığı bir kahraman. Korkmamayı, direnmeyi, üzüntüyle baş ederken öte yandan yeniden doğmayı öğreniyor kız çocuğu. Birlikte aşılmış zorluklardan yeniden doğan çocuklar, sevildikçe daha güzel büyüyor onca keder sonunda. Zaman akmıyor, durmuyor, geriye dönmüyor ama korku dönüyor, keder hatırlanıyor, kırgınlık gösteriyor yüzünü. En çok da kendi çocukluğunun göz yaşlarında boğulduğunu görünce yasını tutmayı öğreniyor bir başka çocuğun. Düşme şansının verilmediği bi çocukluktan çıkıp da hata yapabilmenin özgürlüğünü öğreniyor ya daha, büyümeye attığı cılız bir adım gittikçe güçleniyor ve yeşeriyor o kahramanla. Bazı masalları tamamen anlatamıyor, anlayamıyor, içinde bile yer alamıyor ama durmadan yazıyor en başından. Sahip olabileceği milyonlarca şey arasında gerçek olan tek bir şeye çarpıyor gözleri. Karışıyor kokusu, nefesi ve kendinde yeni tanıyıp çok sevdiği tüm yönleri. Üstüne sinmiş en güzel kokulardan sıyrılmasına gerek yok. Kabusu rüya yapan bir kahramanla, kabustan terlerle uyanan titrek bir kız çocuğu birlikte söylüyor bir şarkıyı. Hayatına daimi karanlıklar üretmemesi gereken çocuklara da ışığa izin vermeyi öğretmek gerekiyor. Yelkovanla akrep arasındaki mesafeler peşi sıra azalır dururken, akrebin tek bir tokat darbesiyle sonraki günlere atlıyoruz. Zaman, geçti diye utancından bir ileri gidiyor bir geri. Ne kadar tutunursan tutun karamsarlığa, değişmiyor göğsündeki ben'lerin ismi. Kalabalık seyahatlerin ve yalnız atlatılmış gürültülü hüzünlerin altında ezilirken en güzel hissimizi kaybeder gibi oluyoruz. Kadının, kaburgalarıyla incittiği göğsüne ademin, incitti diye suçlandığı yere çaresizce bir öpücük konduruşundan başladı tüm insanlığın hikayesi. Fakat gözünün görmediğini, kulağının duymadığını, teninin hissetmediğini hatırlamayan insan nankör. Göğüs kafesinde can çekişen hislerin gerçekliğini kaybetmemek için yüzyıllar boyu en baştan varoluyor ve kaybediyor. Bir yıldız kaydı ve mantık, hiç işinin olmadığı bir konuda söz söyleme hakkını aldı, Ben henüz o filmi izlemedim. Bir masal bitmiyorsa, izlenmemiş filmler duruyorsa, soğuklar böyle aşılmadığında; sırf kadınla adama çok iş düştü diye bile affedilmesi gerek tüm günahların Tanrı katında. Goes well with anything Playlist'ine link: buradan Melis Erdogan |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|