Yanlışlarımla yüzleşmeme engel olan tercihler yapıp ancak birkaç yaz sonra farkına varmış olabilirim. Hiç de öyle anımsanmaya değer olmayan vakitlerin özlemine kapılıp birkaç kez şu anı kaçırmış olabilirim. Göğüs kafesimde sıkışmış bir nefes gözlerimin önündeki gerçekliğe bürünürken boğulmuyor gibi yapmış olabilirim. Elimi uzatsam bir yeri kavrayabileceğim mesafelerde, parmaklarımı dahi oynatamayacak kadar pes etmiş de olabilirim. İstediğim rengi kendime katarak içerisinde var olabileceğimi sandığım bir dünyada en koyu tonlara ait de olabilirim. Günün en karanlık saatine, televizyonun geçmişi yansıtan köşesine, zamanın en kördüğümüne ve çocukluk aşkıma hiç söyleyemediğim bir cümleye benziyor olabilirim. Okul dönüşü çantaların atıldığı yerle, akşam yemeği sonrası vedalaşılan kapı eşiği arasında geçecek sandığım bir hayatı esnettikçe esnetiyorum. Annemin yeni motifleri için yaptırdığı kasnak gibi yeni sınırlar belirliyorum hayatımın kenarlarına. Yeni şekillere sokuyor, küçültüyor, büyütüyor ve ne zaman son bir karara vardım sansam yeniden başlıyorum hepsini baştan yapmaya. Boktan insanlarla çıkılan boktan yolculukları anımsıyorum. Sanki bana ait olmayan bir isimle fısıldıyor anılar kulağıma geceyarılarında. Bana ait olmayan insanların ağzında eğreti durmuş ismime anca birkaç yaz geçtikten sonra dönüp de hayret edebiliyorum. Ancak birkaç yaz ve birkaç şehir sonra kendime aynada bakabilecek yürekliliği gösteriyorum. Yapamayacağımdan da değil üstelik; sırf canım istemedi diye yapmadığım şeyleri kendime itiraf etmeye başlıyorum. Zaman geçtikçe daha da kısa cümlelerle sohbet ediyor, çok daha uzun cümlelerle dolu yazılar yazıyorum. Üstümde çabanın ağır yorgunluğu ve yorgunluğun ağza yakışmayan isyanı. Bileklerimi örtmeye yetmiyor henüz onlarca farklı umudu beraberinde darma duman eden düşlerim. Önce sağ kolumdan başlıyorum kendi bedenimin ruhuma yük gelen ağırlığından sıyrılmaya. Bu kadar cesaret edememişim hiç meğer üryan kalmaya. Bu kadar az ihtiyaç duymamışım kendim dışındaki tüm kabullenmiş bakışlara. Ah, bahar bir öpse direnirken dolanmış şu pejmürde saçlarımı da başlasam en çok kendimi sevip bir tek beni anımsamaya. Nedense, hiç bitmeyen bir arayış içerisinde kendimi hep baştan yazıp çiziyor olabilirim. Ya da bir vedanın gölgesi ayağıma düşmüş olabilir tam da arkasını dönüp giderken. Islak kirpiklerim birbirine değdiği an görmemin kaçınılmaz olduğu bir rüya var aklımda. Dilimin ucuna kadar gelip de ordan yolunu dışarı bulamayan kelimelerin ucu bucağı yok. Ya hiçbir yere varmıyorum ya da bir yerlerden başka yerlere doğru yola koyuluyorum yine böylece. Gecenin üstüne bir şeyler karalamaya çalıştığım her ne varsa yeni günle birlikte solup karışıyor ütopik isteklerime. İstanbul’da bir çatı katında sessizlikten kulaklarım patlarken, Berlin'de bir parkta kuşların aynı anda hem uçabilmek hem de yürüyebilmekten nasıl bir keyif aldığını düşünüyorum. Bir Tanrı’nın ya da siktiri boktan bir patlamanın tüm sorumluluğu nasıl oldu da kendinden başka bir şey taşıyamayan omuzlarımıza düştü? Melis Erdogan
0 Comments
|
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|