Bir daha anlatmak gelmedi içimden. Konuşmaya başladığım anda mutlaka birileri hissettiklerimi de duyacaktı ama bir daha konuşmak gelmedi içimden. Bu uğraştırıcı, sonsuz, sıkıcı döngülerden yalnızca biri. Anlattığın sürece anlaşılmak için sıraya girip, anlattıkça inanıyorlar. Sesin çıkmadığı zamanlarda hep yeniden unutuyor, yeniden kendilerince kurguluyor, ne olup bittiğine dair tek bir bilgileri yokken dahi koskoca bir hikaye yaratıyorlar. Yorucu bir kendini tekrar etme bu. Karmaşık yollardan gidiliyor insanlara. Gerçekten oldukları kişiye varman neredeyse imkansız. Bir kere varabilmişsen de hep orada kalacağının garantisi yok. Bir çay bardağı altlığına diktiğin mumla karanlık düşüncelerine konu oluyorsun insanların. En sessiz zamanlarda kulağına gelen müzik sesini takip edemeyecek kadar fazla kapılıyorsun çabalamanın boşluğuna. Bir elin diğerini tutamayacak kadar uzak.
Aklın sonu olmayan bir fotoğraf albümü. Kaçıp gittikçe ya kendinden de uzaklaşıyorsan? Bazı hislere gerçeklerden fazla tutunmuş olmanın yorgunluğu üzerinde hiç eğreti durmuyor. Bir daha anlatmak gelmedi içimden. Ama bir daha anlatmak gerekti. Defalarca. Bıkmadan. Söylenmeden. Ama yalan söylüyorlar diye susuyorum. Yazılanlar yalan söylüyor. Kitaplar, mektuplar, kartlar, bazen bir defterin kenarına öylesine yazılmış notlar. Bir yere ulaştığı yok söylediklerimin. Yönünü bilmiyor nasılsa diye, cümlelerimi bir yerlerde harcamıyorum. Herkesle güvensizlik üzerine bir anlaşma yapmışım sanki. Herkesin içindekilerden ne kadar kaçtığından başka bir şey görmüyorum artık etrafta. Beni duvarların arasına değil uçsuz bucaksızlığa kapatıyorlar. Uçurumdan sarkıp aşağıdan geçen kalabalığı izliyorum. Ayaklarımı sallıyorum bir şeylere ritim tutar gibi. Buralar bize en çok ne kadar tanıdık gelebilir ki? -En çok ne kadar ev diyebiliriz bir başka insana? Anlatamıyorum bir türlü bu hikayeyi. Neye benzediğini tam bilemediğim ama beni neredeyse bitiren. Bu defa hiç istemiyorum aklımdan geçenleri yüksek sesle söylemeyi. Ben de kalkıp ordan burdan duyduklarımı konuşmaya başlıyorum zoraki masa başı buluşmalarında. Üstü çizilmiş cümlelerde saçma sapan teşhisleri var herkesin. Hep bildiğimiz ama hiç görmek istemediğimiz şeyleri topluca yok sayar gibi oluyoruz. Yanımdan geçip gitsin istiyorum her şey, herkes;bana hiç değmeden. İnsanlar şarkı söylüyor, şarkılar yalan söylüyor, yine de dinliyorum. M.E
2 Comments
Çaresizlik neye benzer; çaresizlik nereye, kime benzer?
Sen mi yazdın tüm bunları? Peki bu lafların hepsi sana mı ait? Bu heceler, harfler, kendi sesin senin mi, peki ya düşüncelerin, hissettiklerin? Hayatındaki her dönüm noktasının sebebi insanlara benzemiş olmaktan korkuyorsun. Sırf bu korku yüzünden insanlara değmeden yürüyüp gitme isteği içinde büyüyor. Sırf bu korku yüzünden eskiden koşulsuz hissedebildiğin duygular artık belli şartlarla gerçekleşiyor. Kimsin sen? Kendine ne kadar çok benziyor, ne kadar eğreti duruyorsun kendi vücudunda? Ellerinde neler kaldıysa ve canın en az nerede yanıyorsa onlara sarılıp her gece hep daha uzaklara yol yapma hayali kuruyorsun. En çok nerede kırgın hissettiysen artık orada kızgınlıktan kendini yitiriyorsun. Bu gözler önünde olduğunu kanıtlamaya çalıştığın şeyler yalnızca senin gözlerine görünüyormuş, yeni fark ediyorsun. İnsan belki de her şeyi, neresinden bakıyorsa yalnızca o kadar görüyordur diyorsun. Sana bir tek veremediğin kararların beklentisine giren insanların kalp kırıkları nesnel görünüyor. Bir tek insanların dudaklarını hiç kıpırdatmadan fısıldadıkları "sen" beklentisini karşılamamış olmanın net olarak farkındasın. Gerçekten güvende olduğumuzu hissedene kadar yola devam mı edelim? Sen burada şikayet etme, anlatma, sesini çıkarma, ulaşma ve görünür olma. Burada yalnızca iskeletini çirkinliklerin ayakta tuttuğu adamlara yer var. Ve sessizliklerini yüceltenlerden hep birkaç adım geride olacağın gerçeğine alış. Övünmediğin hiçbir şey gerçekten övgüye değer değildir ' dünyası bu. Kalabalığın gerisinde kendi saçmalıklarına çözüm olamazken ve bir avuç gözyaşında boğulduğunu hissederken yalnızca göründüğün kadar gerçek olduğunu bil. Aklı karışık kadınların kendilerine tezat bir dünyada adım atarken tökezleyip durduğunu yalnızca onlar gibi olanlar görüyor. Kalabalık sessizliklerde, gürültülü boş sokaklarda, banksız parklarda, çok leş insanlarla dolu evlerin küllüklerinde, bar tuvaletlerinde söndürülmüş sayısız sigara izmaritin var. Belirsizliğin çürük kokusu mideni bulandırıyor sonra yine her yerde dağınık duran bu bulanıklık arasından sıyırmaya çalışıyorsun bazı kelimeleri. -sayfalar çoğalır, sonlar değişir. Bir Tanrı var ise eğer, tutarsızlıkların ve ironilerin Tanrı'sı olmalı. Bütün gücüyle havayı içine çekti çocuk ve tekrarladı " peki eğer Tanrı varsa, neden bir sonuca varamıyor?" Çaresizlik tüm çarelerin bir yerlerde gizli olduğunu iddia eden koca bir tarih boyunca, çare bulamamışların kanıyla yazılan yenilgidir. M.E Her şey anlam yüklediğin kadar gerçek. Bakmayı seçtiğin şekilde görüyor, bazen kulaklarını gerçeklerin çirkinliğine kapıyor bazen de dokunduğun şeyin istediğinle aynı olduğuna ikna oluyorsun. Hepsi parmak uçlarınla başlıyor. ve cılız bir iç çekişle sonlanıyor. Aynaya baktığında sevebileceklerini ararsan bulabiliyorsun. Sevmediklerine gözlerini diktiğin an sonu olmayan bir karanlığa dahilsin. En çok burada hata var. En çok burada yetmiyor insan olmak. Öğrenilmemiş sevgi yokluğunda herkes kendince bir yol çiziyor sevgiye varmaya çalışan. Kimi için yorucu ve hüzünlü olan yol, kimi için huzurlu ve güven verici. Ama ne olursa olsun, bir tek 'kalıcı' olamıyor yollar. Varış noktası nere olursa olsun, yola kimle çıkılırsa çıkılsın; her yol eninde sonunda tükeniyor. Kendi kendini başlatan her hikaye yine kendi kendini bitirmenin isteği ile sona doğru yazılıyor. Yani ne kadar anlam veresin varsa tam olarak o kadar anlamlı oluyor her şey. Hiç kimsenin varsaydığına inanmak, kimsenin hislerine ortak olmak, kimse ile tamamen aynı düşünmek zorunda olmuyorsun. ve en çok burada yanılıyor insan. En çok burada sanki sonsuzmuş gibi boşa harcıyor zamanı. Ne olduğunu bilmediği her şeye kendince anlam yükleyebileceğini fark eden insan, çıkmazlarda debelenirken buluyor kendini. İçinde sürüklendiği dünyaya kendi kararı ile adım atmayan, aldığı kararlara mecbur kaldığı için sorgulama illetinden sıyrılamayan, başarısıyla övünecekken dibi boylayabilen insan en çok bu adı olmayan öznellikte yıpranıyor. Herkesin duruşu farklılaşıyor. Birbirine kıyasla daha dik duruyor insanlar, daha kambur daha özgüvenli daha üzgün daha mutlu Böylesi bir bataklıktan sağ çıkmak imkansız ya -çıkabiliyoruz. Kendimden en çok kendi tercihlerimi sorgulamaya başladığım zaman nefret ediyorum. Kararsızlık bildiğim en ucuz alkol. Neye elimi uzatsam ruhum bir diğerinde. İleri gidecek gibi olup önümü göremiyorum. Geri adım atmaktan midem bulanıyor. M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|