Zaten bir yere gidememişim hiç, geri gelmiyor olmam bu yüzdenmiş.Her adımımda dilenci bir kadının kavuşma duası daha da gür, ve inanmadıkça daha da içten bir 'amin' .Zaten düşecekmişim, itmemişsin sadece elin çarpmış.Ben böyle yüreğime dokunan yalanlara iyi ki inanmıyorum sanarken paramparça gelecek hayalleri üzerime hiç yakışmamış.Pişman olunan geçmiş zaman, şimdiki zamanda tekerrüre düşmüş-buyur burdan geri dön şimdi başladığın yere.Sokaklar görmüş seni, gülmüşsün, boşvermişsin, sandığın kadar çok sevememişsin, sokaklar duymuş hıçkırdığımı- ben seni meğer daha çok--
Yavaş yavaş, hızlı hızlı, sahte, bir oraya bir buraya savurup, bir keşke bir umarım dedirten beklemekle olmuyor ve yenildiğim yerden yeniden yapyalnız kalıyorum. Yorulmuşum, çok, bir sabah sanki yıllar gibi acıyor o güçsüz sandığın kolların dünyayı taşır. ama benim için değilmiş. M.E
0 Comments
Ama ben gerçekliğe teşrif edemiyordum bi türlü.Benim ellerim, gözlerim, bedenim hiç yakışmadı gerçeğe.Simsiyah duvar üzerinde aşınmış ufak beyaz bir leke vardı ve o lekeyi düşünmeden edemedim.Belki başka seçimler yapsam yine aynı şeyleri düşünüyor olurdum ama nedense aklıma bir fikir düşer düşmez bir şeyleri hep eksik yaşadığımı hissetmeye başladım.O yeni fikir hep daha çekici, daha huzurlu, daha sonsuz gibi geldi.Bir yanım öyle olmadığını biliyordu.Bir yanım ise elini ateşe ilk kez uzatan küçük çocuktu.Rengine ve farklılığına kapılıp yanmayı göze alasım geliyordu.Üstelik, çoktan birçok kez yanmış olmam bunu hiç değiştirmedi.Alkol gecelerini, balkon sigaralarını, sokak küfürlerini, absürd komediyi, histerik kahkaları, asimetrik insanları ve kendi başıma kalmayı çok sevdim.En az her şeyden uzak, hiç kontrolü kaybetmek istemeyen, dengesini bozmaktan hep kaçan, sigaraya alkole el sürmek istemeyen bir kadın olmayı sevdiğim kadar.Ara ara ortaya dikilmiş olan o siyah duvarın kendim ve ben arasında bir engel olduğunu anlıyordum.Ara ara bunu tamamen unutup parmaklarım kanayana kadar yumrukladım duvarı.Beşeri dediler her şey, beşeri her şeye yenildim.En çok kötü kararlar ve sonuçlarına.En çok, başından beri hissettiğim berbat hisleri yok saydığım anlara.Pazartesiydi, perşembeydi, salı-
Saat 5ti gece 3.30, öğlen 12- Annemdi, babam,kardeşim- Bir vardım, bir yok oldum. Tüm bunlar ne kadar derine inerse o kadar batacak gibi görünüyordum, ama en çok bu olmaktan mutluluk duydum.Ne kadar karmaşık olursa olsun bir insan kendi olmaktan başka bir karara varırsa, yani olur da bir başkasının gerçekliğini kendisininki sanarsan, farkına varır varmaz kendine gel. -bir kere düşsem bu yalnız bedenimi acıtır ikincide ruhuma değer üç ve dört artık hissedilmez ve her seferinde yalnızım kaç kişilik olursa olsun şimdiki zamanın ve olası geleceğin, geçmişe dair sadece 1 kişisin. hem masalsın sen. Hem kahraman, hem konuşan kedisin, hem kara orman. M.E omnia mutantur, nihil interit. “her şey değişir, ama hiçbir şey yok olmaz”. Her şey değiştiğinde zaman çok hızlı akar,
rutine döndüğünde ise çok yavaş. Hayatındaki şeylerin düzeni yıkılıp başka biriyle bambaşka bir sen olmaya başladığında yıllardır bunu yapıyor gibi hissedersin. Her gün aynı şeyi yapmaya devam ettiğinde kum saatindeki kumların düşüşünü teker teker izliyor gibi olursun. Herkesin hayatı bu iki nokta arasında daireler çizer durur. Kesin değildi hiçbir şey, ama her şeye sorgulayarak da yaklaşamazsın. Dönemeçlerinde soluklanasın gelir hayatın. Belki ilerlemektense geri dönüp tanıdığın yolları yürüyesin. Ne olursa olsun bir yerlerde sürekli kararlar verirsin. ve aslında ne kadar geriye, huzura benzetme yanılgısına düştüğün rutinlere dönersen dön, bir tarafın hiç üstünde yürümediğin yolların nereye kıvrıldığını merak eder. Sen gider durursun, bazı şeyler hep kalır. M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|