Bir şeyleri geride bırakırken içimden de eksilen yerler oldu sandım. Yüzümü ileriye çevirecekken arkama dönüp orada kalmak zorunda olan insanları aradı gözlerim. Değiştim, saçım uzadı, saçım kısaldı, kilo aldım, kilo verdim, iyi giyinmesini bildim, yeri geldi giydiklerimle eleştirildim, yanlış konuştum, doğru konuştum, kalp kırdım, kalbim kırıldı, kavga ettim, dönüp hatama bakınca gönül almasını bildim. Vazgeçtiğim oldu en çok kendime anlattım bunun rezil bir şey olmadığını, sadece tamamen insani olduğunu. Hevesle tutunduğum şeyler oldu, en çok kendimle konuştum ne kadar zaman alsa da asla korkma yara almaktan çünkü sonunda çiçekler var. Sevmeyi çok sevdim. Sevmeyi öyle sevdim ki her zaman sevmek sevilmek demek değildi yine de hiç bırakmadım sevmeyi. Çok yorulduğum geceler oldu , olsun birkaç gün sonra dinlenirim nasılsa dedim. Duymak istemediğim yalanlar işittim, doğrulara çevirsinler diye birden fazla şans tanıdım. Çok sustuğum oldu ve çok kez haksız yere bağırdım. Ne olursa olsun hep en ihtiyaç duyduğum zamanda hayal kırıklıklarıyla karşılaştım ama yine ne olursa olsun ardından telafisini bekledim günlerce, haftalarca, aylarca. Telafiye yeltenilse bile yetti. Çünkü ben kendime yetmesini bildim. Geç öğrendim ama öğrendikten sonra hiç unutmadım. Kendimi başkalarından dinlerken hiç ses etmediğim oldu. Hiç karşı çıkmadan, peşine düşmeden öyle kalmasına izin verdiğim yanlış anlaşılmalar. ve yine sırf sevmeyi sevdiğimden doğru yola akacak tüm sular dedim. Kendime fısıldadığım yeminler oldu. İnancı bir rüzgar esse dalgalanır bir kadındım;yine de kendime yemin fısıldadım . Yalan söylendi, doğrularımla gittim. İhtiyacım var dendi, çıkarıp kalbimi armağan ettim. Hep en sevdiklerimden aldım en tepkisiz kabullenişleri. Hep en sevdiklerim ağrısı sızısı oldu kalbimin. Geçti zannettiğim oldu. Metro aktarmasında, otobüs durağında, film arasında, bir okul çıkışında fark ettim hiçbir şeyin geçtiği yoktu. Ne anlatabilecek haldeydim ne de anlatmam istendi. Ne gittiğimde geri gelmem için yollar yapan oldu ne de giden yollara düştüğümde kolumdan tutup döndüren. Yine de içim rahat oldu. İçim rahat kaldıkça yaşadığım şey ne kadar çirkin olursa olsun güzel bakabilmeyi öğrendim. Dip var mı cidden? -vardı-ise bile, benim düşüşümün bir sonu olmayacaktı çünkü hiç kıyaslayamam kendi acımı başkalarınkiyle. Ama gök vardı, o kesindi. Hep yukarı gidilirdi. Ya yardımla, ya yardımsız. İnsan düşmeye çok hazırdı. Ben çok hazırdım. Çünkü düşerken zahmet etmem, düşerken sadece düşerim. Sırf basit olana duyduğum nefretten hep yukarı bakmaya karar verdim. El uzatsa tutacağım bir avuç insan vardı-çok değil bir avuç. Hep olmalarına karar verdim. Kimseyi haberdar etmemeye, zorlamamaya ama sevmekten de öylece vazgeçmemeye. Bazı şeyler olmadığında başkasının hatası kadar kendi hatamı da görebilmek için belli mesafelerden baktım kendime. Kendimi hiç o kadar net görmedim. O koca dağlar, derin okyanuslar, uzak bulutlar, o ufacık yürekleri ile öyle inatçı sevebilen insanlar. Ne zaman boynum düşse aşağı, hep yeniden dimdik karşıya bakmanın yolunu ararım.
M.E
0 Comments
Gecenin uykuya dalamadığı bir saatinde içini kemirerek büyüyen bir korku ertesi günlerine musallat oldu kadının.
Güneş saçlarında dokunduğu yeri yakarken elleriyle makas yokladı çekmece diplerinde. Bazı kararların verilmesi için çok uzun zamanlar gerekmiyordu. Bazı kararlar için çok büyük olaylara da gerek olmuyordu. Ufacık bir hayal kırıklığı yüzünden alınmış kararlar büyüyerek aylarca acı çektiriyordu kadına. Peki kaç ay? kaç yıl daha böyle? Savurganlık ettiği yerlerden kopmaya başlardı bir insan. En çok ve en gereksiz harcamaları kendinden verdikleriyle ödemeye çalışır, sonunda ordan burdan incelir, inceldiği yerden kopardı. Beklediği tepkilerin, beklediği telefonların, beklediği yüzleşmelerinin hiç gerçekleşmeyeceği gerçeği boğazında düğüm, hıçkırırken hatırladığı vazgeçişlerin gözyaşlarını kurutmasına izin vermek zorunda, ve en sonunda bir gece ağlayamadığını görünce bütün hisleri komada, umutlu konuşmalar ardında büyük cümleler kuran adamların aslında bir sıkımlık canlarıyla gizlendiği gözler önünde, tüm büyük kelimelerin arkası boş, tüm verilmiş sözler ağızdan çıktığı an yakalayamayacağın bir yüksekliğe ulaşıp kayboluyor, tüm insanlar gittikleri yerde acı çekerken git diyenlere kırgın ama kalmak için çabalamamış olmayı unutuyor. Parmakları düğümlense de başka tenler üzerinde gezerken, duyduğu özlem ilk günkü gibi çözülü. İçine çektiği varoş mahalle dumanlarıyla , arsızlığına bağladığı bozuk ağzı daha çok alışıyor susmaya. Artık sürekli bir şeylerin ihtimalini sıfırladı. Artık bir zamanlar bir şeyler oluyordu ve bir süre sonra bitiyordu' hikayesine inanıyor. Hem biz de bir zamanlar sürekliliğe inanırdık. Ama o bile bitti. Dengesini yitirmiş bir bedene fazla yapmacık geliyor bu zorlama düzen. M.E Bitmeyecek mutluluk ihtimali ile birkaç fırt çekilen cılız bir duman. Sanki daha fazlasına ihtiyacım varmış gibi ne kadar zaman geçerse geçsin yeni yalanlara inanırken buluyorum kendimi. Eskilerine de bulaşmasın diye sıyıramadığım pantolon paçalarımdan yerlere dökülüyor yalanlar. Göz göre göre de, gözümün içine baka baka da, utanmadan ya da sıkılmadan, yüzü kızarmadan veya hiçbir pişmanlık duymadan. Yalancı , günün her saati kendisini olay örgülerinin aralarına gizlemeyi başarıyor. Ben de onu bulup sobeleyememeyi. Yalancı , üstünden kaç zaman geçmiş olursa olsun bir şekilde aklımda dolanabilmeyi başarıyor. Ben de onu tutup aklımdan çıkaramamayı. Sanki hakiki ve sonu olmayan bir huzur mümkünmüş gibi her mutluluğumun içinde sonsuza uzayabilecek yeminler arıyorum. Eziyet dolu bir hayat ardından yapmak istenilen son şeydir yüzleşmek. Ertesi sabahlara bıraktığım o 'mecbur' kararlardan koca bir dağ oluşur kafamda. Tam göğüs kafesimin ortasında durup nefesimi keserek benle dalga geçen tüm o karmaşık duygu düğümüne ek olarak bir de aklımın içi ile mücadele ederim. Sanki daha fazlasına ihtiyacım varmış gibi-
Bir gece sabaha kadar dinlemiştim. Emek var burada. Bir şeylerin farkına varsan. Mesela yıldızlı gökyüzünü, evinin önündeki koca yürüyüş parkı banklarından birinde oturup umudunu avuç içlerine bıraktığın adamın omzuna başını yaslarken izlemek. Bir şeylerin farkına varsan. Mesela artık sonu başından belli her hareketi kesebilmek. Mesela bir şehirden kaçsan, bir ülkeden, birkaç kişiden, bir geçmişten, bir aileden, bir günahtan, bir inançtan, kendinden kaçsan mesela ama hep en sonunda kendine geri dönmek zorunda olduğun için her seferinde daha iyi bir versiyonu olsan kendi kendinin. Farklı şarkılara da şans versen, farklı insanlara da, ihtimallere ve farklı gelişebilecek bir hayata, farklı yerlerde ev kurmaya, farklı sevgilere, farklı zorluklara ve ne kadar farklı olursa olsun her şeyi büyük bir dürüstlükle karşılayabilmeye. Bir isim seçsen kendine. ve ismin artık o olsa. M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|