İnsanların bizi bulabileceğini bildiğimiz yerlere saklanıp, bulmak için çaba harcamadıklarında artık kendimizi bile kaybetmiş oluyoruz.
Köşe başı marketlerinden paket paket sigara alırken aklımızdan tek geçen hayatın bize karşı adil olamadığı. Bu artık belli bir şeye isyan olmaktan çıktı. Hayatımızın geneline kızgınız. Ve en çok burda hatalıyız. Ben ellerimle tül perdeyi sıkı sıkı kavradım- hem bulunmamak istiyorum hem de yeteri kadar aradıktan sonra eliyle koymuş gibi çekip çıkarsın beni oradan. Bekliyorum ama beklediğim şeyden kimseye bahsetmiyorum. Umuyorum bir şeylerin değişmesini ama değişecek bir şey mi var dercesine her gün daha da aynı yapıyorlar her şeyi. Her gün daha çok birbirlerine benziyorlar Daha doyumsuz daha aç Firuze dedi, Arka odanın camından kafasını çıkarmış sıcaktan şikayet eder bi yüz ifadesi ile mutfaktan bana seslendi. Firuze- Firuze artık çirkin binaların 4.katlarından dünyaya bakmak istemeyen daha fazla markete gidiyorum yalanıyla apar topar kaçma planı yapmayan içinde büyüttükleri hastalıklardan ölen insanlar için ağıt dökmeye hali kalmamış çok özlemekten geri adım atacak gibi olup dönmeyi planladığı şeyi bir santim bile istediği yerde bulamayacak olmaktan yorgun Firuze kalbinin ritmine ayak uyduracak bir kalp olmamasından artık şikayetçi bile olmayan cesareti olmadığından kestirmediği saçlarıyla istenmeyen zevahirden kaçan bir kadın. O kadar anlaşılmaz betimliyor ki kendini, hatta belki de Firuze artık birden fazla kadın. Günlerden salı, saat 22.00. Bir adamla tanıştım. Bir adamla tanıştım ve artık kalbimi işin içine dahil etsem mi etmesem mi karar veremediğim için çıkarıp masanın orta yerine bıraktım. Bazı sabahlar hakkında konuşma isteği ile içimden taşıyorum bazı geceler. Belki bir rüya gördüm diye aniden konuşmaya başlasam dinlersin. Belki artık gördüğüm rüyaların seni geçtim benim için bile yok bir önemi. Onca feverana rağmen hala nasıl- insan avucunun içinde kalbini taşıdığı zaman hiç yorulmaz zannederdim. Kalbinin artık yormadığı zamanlarda sürekli uğraş bulursa yorulur, yatağa girer ve hemen uyur. Meğer kendini yorgunluktan ölecek kadar meşgul tuttuğunda eve gelip uyuyamıyormuş esas. “yanan yüreğe su serpen şeylere inanmıyorum. ya da böyle kolay söndüyse, yandığına.” M.E
0 Comments
Çoğu zaman en yukarıya yakınım ama hiç en yukarıdan izlemedim manzarayı.
Bazen korkunç bir yere basma hissi en aşağıda durup tepeye bakmak. İkisinin ortasını hiç bulamayacağımı bildiğimden aramıyorum. Gözyaşlarından bulutlarla kaplı gri bir cuma gecesi gökyüzü. Şehrin dağ taraflarında, sokak lambalarının pek erişemediği yerlerdeki pencereler daha çok yıldız görürken. Kızıl sabah yolda, karanlık akşam çoktan gitmiş, hem yeni başlıyor hem çoktan bitmiş her şey. -derken bir rüyanın bittiği yerden yeni bir tanesine uyuyorsun. Ardarda geliyor, birleşiyor, alakası olmayan her şey uyum içinde hayatına yayılıyor. Gözlerini kapadığında bencillik hücum ediyor bedenine. Açtığında henüz hazır olmadığın kadar yaşlanmışsın. Göz kapaklarını kaldırmadan yürümeyi düşlüyor bu durumlarda insan. Ama önünü göremeyip düşmen hep an meselesi. An meselesi bu sonunu bilmeden attığın adımların zaman tarafından durdurulması. Zamana bırakmak Zamanı bırakmak Sırt çantandakiler de dahil tüm hayatının yükünü arkadaki kiremit duvara birazdan geri gelip alacakmış gibi yaslayarak yok olmak istiyorsun. İsteme. İstediklerini vermeyecek sana hayat. Ya gidip sen alacaksın- ya da sadece gideceksin- hep yaptığın gibi. M.E Ben bu kültablalarında biriken can sıkıntısından bıktım. Arkama yaslandığımda sarsılmasın isterim sandalyem. Artık bir tane bile hata yapasım yok. O yüzden bana yapılan hatalara küsesim gelir durduk yere. İzmariti ayakkabıma yapışmış amcanın sokak sokak ne gezdiğini merak etmeye hayalgücüm yetmez artık. Ne kadar durdurmaya çalışsam da dizginleyemiyorum hoyratlığımı. Yokuş yukarı yollarda elele yürümenin ne kadar rahat olduğunu bilirim. Ama ayaklarım geri geri giderken ileriye bakmakta güçlük yaşıyorum ben artık. İnceldiği yerlerden koparıp atamadığım çok halat bağlı kalbimden. Hepsini bir anda kesip çekip gitmek istiyorum yine her şehirden. Artık içimde tuttuklarım oradan buradan taşıyor ve engel olmak yerine sabah kahvesi ve akşam birasıyla dertleşiyorum. İçtikçe daha çok doluyor içim. İçtikçe kafamdan attığımı zannederler ama daha çok ulaşırım kafamın içindekilere ben. Gül bahçelerinden geçerken dikenlerle kanar dizlerim ve en çok canımın acımasına değil yalnız başıma kanamış olmaya kırılır kalbim. Bıktım artık etrafta dolanan karman çorman insanlardan. Ben hareketlerine anlam vermeye çalışırken mantıksızlığı öven insanlardan. Bıktım duvar gibi insanların bana nasıl güleceğimi öğretmeye çalışmasından. En çok da soğuklardan bıktım. Daha da soğuyacak olmamdan. ve en sonunda tek sevdiğim şeyin sadece kendimle kalmak olmasından.
M.E |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|