Yenilmiyorum içimde sürekli daha da birbirine giren hisler yumağına.Sorgulamıyor, anlamadığımın peşinden gitmiyor, anladığıma küsmüyor, ağladığıma hesap sormuyorum.Hiç benlik olmayan şeyler bunlar."Normalde olsa" diye başlayan tüm ben tanımlamalarına tepki olsun diye kendim dışında herkes oluyorum kısacası.Hatta belki yanlış kelimeleri seçiyor, bazen hiç kelime seçmeyip söylemem gereken her şeyi kendime saklıyorum.Rose Frizzante ve Tuborg kırmızı ikileminde dans ederken arkama dönüp dönüp tanıdık bir şeyler özlüyorum.Kendime de anlatmıyorum hem.Birkaç sokak ötemde yüksek sesle ettiği duayı tanrıya kabul ettirmeye çalışan çocuklar oturuyor; ben aynı geceyarısında bu kaçıncı uyuyamayışım diye saymayı bitiriyorum.1,2,3...64.Git gidebildiğin kadar uzağa.Kendinle baş başa kalınca yüzüne esiyor tüm kış mevsimlerinin soğuğu.Bunu da ben uyduruyorum.Her şey gibi.Sığmıyorum içlerine sorumlulukların veya çok büyük duruyorlar üzerimde.Geleceği mi değiştireceğim yoksa geçmişi mi kabulleneceğim?
-Kimseye degil, kendine geri dön. M.E Beni aşağı çekmekten değil benimle dibe vurmaktan korktu. " saygımı yitirdim yabancı her yalnızlık biraz ağdalıdır ölüydü ilkyazdı dağdağasıydı kuzgunların geçip gitti bir ömür gibi hadi alıştır beni ölememeye"
0 Comments
Yolları yokuştu.
Etrafı ormanlık. Tam karşıda, tüm ağaçların arasında; oraya bakan çatı katında, oradan yola çıkıp varılan bir köyde, mevsim de güzeldi, üşümedim. Hiçbir şey olmamış gibi nasıl buraya geldik? Hiç bir şey olmamış. "Hiç" cidden bir ölçekmiş. Kendi kendime sığmaya çalışırken ne kadar haksızlık ettiğimi fark ettim. İstanbul'un en güzel manzarasına ve kendime. Cebimdeki son parayı sokakta mendil satan kıza verip arkadaşına gel bunla çikolata alırız diyişine sevindim ve bunu kimse anlamadı. Çünkü iyilik mutlu etmiyor, kimse iyiliğin birinin ellerini yalnızca ihtiyacı olduğu için tutmak olduğunu hatırlamıyor. Sevdiğim kimsenin kesildiğim bıçaklarla bi alakası olmasın istedim. Sustuğunu sandığın o gece kendi üstüne kapılar kilitleyen bir adamın sokağı olamayacağımı bağıra bağıra bi tek kendine anlattın. Herkesin acısını duyup hiçbir şeyi umursayamaz olduğumda, sessizliğin bütün kelimelerden büyük olduğunu öğrendim. M.E "Dostoyevski epilepsi hastası, homofobik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Oğuz Atay sevdiği kadına yakın olabilmek uğruna karısından boşanıp sevdiği kadının kocasıyla arkadaş oldu evlerine daha sık gidebilmek için. Salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğrafı çekilemedi. Yusuf Atılgan Türk Edebiyatının kilometre taşları sayılabilecek iki büyük eseri yazdıktan sonra (Anayurt Oteli ve Aylak Adam) insanlara küstü, bir köye yerleşip otuz yıla yakın neredeyse tek bir satır bile yazmadan çiftçilik yaptı. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen’i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan Zweig’de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. İnsan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin’i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen’i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine’i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi!.. En sevdiğim yazarlardan bir kaçının kısa yaşam öykülerini anlatmaya çalıştım. Bir yerlerde bir terslik var ama nerede bilemiyorum.." |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|