Kendini sonradan yaratan insanların hikayelerini köklüce anlatışını seçebiliyorsun. Herkesin ağzına ne çok yakışıyor hayatı bilmişlik. Tabii, sen de yaşadın ve senin de savundukların kadar yerdiklerinle dolu hayatın. Evet, senin aklının yolundan gitmemiş her düşünce nasılsa zihnin karanlığına mecbur. Onaylanmadığı yerde varolamayan insanların her sabah bir fincan kahve eşliğinde geriye kalmış insanlıklarını da tüketerek yola çıktığını görmek basit. Bir sabah artık insanlık da, kahve de kalmayınca önce kendinden uzaklaşıp sonra en çok kendine yaklaşıyor insan. Hayatın da bir özne olduğu cümlelerde, edilgenleşen tüm kadın ve adamlar kendine yaklaştıkça aslında o kadar da suçsuz olmadıklarını görüyor. Ama bütün bunları sorsan gerçekten böyle yaşandığını kabul edebilecek kaç kişi var bilemiyorsun. Bir masaya oturup, bir sohbete söz olduğunda insanları da, hikayelerini de, sonradan iliştirilmiş detayları da, kaldıramadıkları kişiliklerine buldukları bahaneleri de seçebiliyorsun da; parmak hesabı kaç kişinin kendi deformasyonunu kabullenebileceğini bilemiyorsun. Zaman düzleminde tükenmeye yakın her şeyin kapıldığı gibi telaşa kapılasın geliyor bunu fark edince. Ama kapılmıyorsun çünkü yan masadan yükseliyor beş sene önce çıkar çıkmaz tekrarda yüz kez dinlediğin bir şarkı. Sen de insansın, böylece kayıp gidiyor ordan oraya insanın aklı. Şarkılar bölüyor düşünceleri, cümleler bölüyor hayalleri, yalanlar öldürüyor gerçekleri ve masada olan biten her şeye yabancı kalıveriyorsun. Şimdi yan masadakilerin bile dinlemeyi unuttuğu bir şarkı aklında döner dururken, kim bilir nereye ve kimlere gidiyor bedeni huzurla zamana ayak uyduran ruhun. Böyle dağıldıkça vazgeçmeyi öğreniyorsun insanların hikayelerinden, gerçeklerinden, kim olduklarından. Kendine ait bir düşünceye bile tutunamayan geceyarısı insanları, yılbaşı ağaçlarından hallice kişilikleriyle etrafı aydınlıktan görünmez kılana kadar diretiyor bu kurmaca sohbetleri. Kendini bilemeyen insanlarla bildiğini sananların arasında sıkışan sen de bir devrim ihtimali planlıyorsun yine. Ne olursa olsun gerçek kalan hislerin devrimi insanlık tarihi boyunca hiçbir kitaba konu olamıyor. Bir tek aklının en çocuk köşesine, bir tek tükendi sandığın ama yeşermeye su arayan günebakan çiçeğine konu oluyor. Kontrolü kaybediyor, bulamıyor, aramıyor, belki yitiriyorsun aklını. Aklında budaklanan ağaçların dallarına dilekler bağlıyor, her şeyin çok daha basit olduğu zamanların özlemine düşüyorsun. Baktığın yerde görmeye başladığın, parmaklarına dokundukça kalbi güçle atan, senin nefesinden kesip kendine uzun soluklar bulan, acından sıkılırken -lütfen- seni küçültmeden büyüsün diye dua ettiğin bir adam işitiyor bunları. Kendine dönüp bi' bakacak olsa, içi tüm evrenle boğulacak bir adamın yansımaları arasında yürürken kendi gölgeni kırmamak için eşlik ediyorsun şarkıya. Samimiyetin üstü karalanmış, özgürlük giyip kuşandığın bir marka, prensipler birbirinin kopyası fikirlerin boşlukla tınlayan gürültüsü, içeri girerken çıkarmadığımız ayakkabılar yerine kapıdan içeri sokamadığımız güven ve sadakat. En güçlü sesi kim çıkarabilirse o haklı. Zaten haklı olan da sen değilsin, bir şey bilen de. Zaten bilme,
bilmezsen daha mutlu yaşarsın. Eski’den her şey ne de güzel; At Last Baby Love La Mer Gentle on My Mind Stand by Me Melis Erdogan
0 Comments
Kültürle ilişkilendirilmiş sayısız kurallar bütünü içerisinde serkeşlik ve uyum arasında yazılmakta olan bir hikaye insanın tarihi. Elleri kolları bağlı insan, merakı giderildikçe daha da artan, öğrendikçe unutan, içine girdiği ortamların ortalamasına dönüşen ve kendine giden yolu kendini yıkarak inşa eden biri. Bu düşüncenin ilk örnekleri kazınmış hiyerogriflerin anlatmak için köpürüp taşan işlevselliğine. Her şeyden önce kendini var edebilmek için hikayeleştirmeye muhtaç bir yazar Tanrı. İnsanın ve yol üzerinde rastladığı her yeni birinin en baştan başlayarak tanımlanabileceği bir döngüye aidiyeti.
İzimi kaybettirmek adına girdiğim tüm kılıkların toplamı kadarım. Yol sonlarında akla gelen o muhteşem şarkının nakaratına atlanılan bir andayım. Bazı şeyleri düşünmeden anlamanın mümkün olmadığını ben de görüyorum sizin gibi. Adını bilmediğim şairlerin o en güzel şiirlerinde ismi söylenememiş birkaç kişi. Her şeyi yazabilmeyi çok isterdim ama insanlar yanlışlıkla beni anlar diye ödüm kopuyor. Melis Erdogan İsmin ne? Neler yaptın dün gece?
Hiçbir şeyle meşgul olmazken yine fırsat tükendi dolu bir gün geçirmeye Ama bu doluluğun meşguliyetle pek bir alakası yok Bazı günler, diğerlerinin beklentisi içerisinde geçip duruyor yani İsmini bile telafuz etmeyen insanlarlayken geçmekte zorlandı mı gece? Merakla sorulan soruların asıl cevapları fazla uzun, aslolmayanların değersizliğiyle ise yersiz saygısızlıklar ediyorsun kendine Sana düşenden fazlasını alabileceğin ve aldıkça kendinden kaybedebileceğin bir zaman bu Ödünç aldığın, dekoratif hislere yönelmeden getirebiliyorsun mesailerin sonunu Sıkıntıdan tel tel acıyan saçlarına güneş değen kadınsın, doyurulmamış bir devrim sabahına Bu hali bitkin olan demokrasiler mi, gittiği yönü ileri sanan yufka yürekli takipçileri mi? Bi sokağın sonundan parka dönerken içinde büyüyor rahatsızlık veren hislerin hepsi Ama parmak uçların hala acıyor dalgınlıkla tuttuğun o fırın tepsilerini Her eve dönüşünde başka bir anlam yükleniyor ve doğuruyorsun günleri Ama sen değil, en çok nasırlaşmış parmaklar senelerce bileyip kuşanıyor kelimelerini senin hala kağıt kesiklerinden sızlar yaraların ve batsa da kesmez cümlelerin Tekerrürün kısırlığı kadar önemliymiş meğer bu tarih denen şeyin beşeriliği Kendi eline küskünlük bile bir suç atfediyor dengeyi kendinde göremeyen omzuna İçinde dikildiği anları bir ekrana yazıp çizerken kaçırdığı esas anılardan habersizlerle öyle olmamış gibi yaparken pek zahmetsiz edindiği çok sesli kimliğinden olanlar bu doluluğun, çirkinliklere rağmen güzelliği seçme gereği olduğunu nasıl olur da anlar? Kahverengi mutfak tezgahı hepsini işitti bunların ama akşam yemeğine kadar yine uçtu söz Atmosfere hayali hüzünler karalama sevdasından yorgun artık bu civarlarda tüm hisler Dokunmadan ulaşabildiğin şeylerin ardından açılan boşluklar dolarsa söyle Günün hangi saatinde olursa olsun kendine haksızlık etmeyi bırakmak istediğinde dışarıdakilerin ağırlığından kaçmak değil, içindekilerin hafifliğini görebil diye, Hem biraz kıskanıyor hem de biraz eleştiriyoruz etraftaki her şeyi sürekli- -rotası olmayan yollarda zikzaklar çizerek yürüyen herkesi Ama senin hiç alakan yok bir düzenle ya da istikrarla Nasıl gidiyor olursan ol, gittiğin yerde kök salıyorsun o toprağa Gece kim ya da kiminle olduğun konusundan ziyade evi nasıl inşa ettiğin önemli, olduğun yere düşünce Melis Erdogan |
Melis Erdoğan
Bu blogta yer alan her yazı, içerikte aksi belirtilmedikçe (alıntı vb.) blog yazarına aittir. dontfinishanyht©Copyright Tüm Yazılar
February 2024
|